BÖLÜM 16

1. Vay size, Babil ve Asya! Vay size, Mısır ve Suriye!
2. Çuldan giysinizi, kıldan gömleğinizi giyin ve çocuklarınız için ağıt yakın. Çünkü sonunuz pek yakın.
3. Kılıç üzerinize salınıyor, kim onu döndürecek?
4. Ateş üzerinize akıtılıyor, kim onu söndüre­cek?
5. Felaketler üzerinize yağdırılı­yor, kim onları durduracak?
6. Orman­daki aç aslanı kimse durdurabilir mi, ya da anız içindeki alevlenmeye baş­lamış ateşi kimse söndürebilir mi?
7. Güçlü bir okçu tarafından fırlatılmış bir oku kimse durdurabilir mi?
8. Rabbiniz olan Tanrı felaketleri gönder­diğinde, kim onları durdurabilir ki?
9. Ateş almış öfkesi taştığında, kim onu söndürebilir ki?
10. Şimşek çaktığında, kim tir tir titremez? Gök gürlediğinde, kim korku ile sarsılmaz?
11. Tehdi­di savuran Rabbiniz olunca, kendisine ulaşıp da yere çakılmayacak kimse var mıdır?
12. Yeryüzü tamamen bütün temellerinden sarsılır, denizler derin­liklerinden yukarıya doğru çalkalanır, Dalgalar ve tüm balıklar Rabbiniz'in varlığı ve O'nun gücünün heybeti karşısında alt üst olur.
13. O'nun yayı geren kolu güçlü, attığı oklar sivri oldu­ğundan, bir kere yola çıkan oklar dün­yanın sonuna ulaşmadan durmayacak­lardır.
14. Felaketler boşaltıldı, yeryü­züne ulaşmadan geri dönmeyecekler­dir.
15. Ateş tutuşturuldu, yeryüzünün temellerini tamamen yakmadan önce söndürülmeyecektir.
16. Güçlü bir okçu tarafından atılan ok geri dönmez, yer­yüzüne gönderilmiş felaketler de artık geri çağrılmayacaktır.
17. Vay, vay bana! Kim beni o gün­den kurtaracak?
18. Dertler geldiğinde çok kişi acı çekip inleyecek, felaket­ler ulaştığında herkes korkuya kapıla­cak.
19. Felaketle yüzleşen insan ne ya­pacak o zaman? Açlıkla veba, çileyle cefa insanların daha iyi yolları öğren­meleri için gönderilen belalardır.
20. Du­rum böyleyken bile onlar ne günahla­rını terk edecek, ne de bu belaları ha­fızalarında tutacaklar.
21. Bir zaman ge­lecek, yiyecekler ucuzlayacak. O ka­dar ki, kendilerine barış ve zenginli­ğin yollandığını sanacaklar. Ama tam o anda yeryüzü bir felaket yatağı ola­cak. Kılıç, açlık ve başı bozukluk!
22. Yaşayanların çoğu açlıktan ölecek, açlıktan kurtulmuş olanlar kılıçla yok edilecek.
23. ölüm bir dışkı gibi atılacak, teselli verecek hiç kimse olmayacak. Dünya boş kalacak, kentleri harabe ola­cak.
24. Geriye toprağı sürecek, ekecek hiç kimse kalmayacak.
25. Ağaçlar mey­ve verecek, ama onları kim toplaya­cak? 
26. Üzümler olgunlaşacak,  ama onları kim ezip çiğneyecek? Her yer­de büyük bir ıssızlık olacak.
27. Kişi bir insan yüzü görmeyi ya da bir in­san sesi duymayı özleyecek.
28. Çünkü bütün kentler içinde geriye sadece on tanesi ayakta kalacak. Ülke içinde ise geriye yalnızca ormanda ya da kayalardaki kovuklarda saklı kalmış olan iki tane kalacak.
29. Aynı şekilde, bir zeytin bahçesinde, her bir ağaçta üç ya da dört tane zeytin kalacak.
30. Bir üzüm bağındaki bir kaç üzüm salkımı keskin gözlü toplayıcıların gözünden kaçarken,
31. aynı şekilde, o günlerde, öldürmek için evleri basan kişilerin elinden üç ya da dört kişi kurtulacak.
32. Yeryüzü ıssızlığa bürünüp tarlalar yaban güllerince işgal edilecek. Onla­rı ezip çiğneyecek koyunlar olmaya­cağından yollarda, patikalarda diken­ler bitecek.
33. Genç kızlar onlarla ev­lenecek kimse olmadığından, kadınlar kocalarını kaybettiklerinden, kız ço­cuklar onları geçindirip bakacak kim­seleri olmadığından yas tutup ağlaya­caklar.
34. Evlenecek yaştaki genç er­kekler savaşta öldürülecek, kocalar da kıtlıkta ölüp yok olacaklar.
35. Şimdi beni dinleyin, Rabbin kul­ları olan sizler, sözlerime dikkat edin.
36. Bu, Rabbiniz'in sözüdür. Onu ka­bul edin, inanmamazlık etmeyin.
37. Fe­laketler burada, avucunuzdaki kadar yakındır ve ertelenmeyecekler.
38. Do­kuzuncu ayı içindeki hamile bir ka­dının çocuğunun doğum anı giderek yakınlaşır. Doğuma iki ya da üç saat kaldığında, rahimde ani ve şiddetli sancılar başladığında, çocuk bir an dahi gecikmeden dışarı çıkacaktır.
39. Buna benzer şekilde felaketler de hiç ertelenmeden yeryüzüne yağacak, dünya, kıskıvrak yakalanmış olarak şid­detli sancılar içinde inleyecek.
40. Dinleyin sözlerimi, ey hakım, fe­laketler etrafınızı sardığında, yeryü­zünde sanki birer yabancı gibi olacağınız bir savaşa hazırlanın.
41. Satıcılar mutlaka olanca hızlarıyla kaçıp canla­rını kurtarmayı, alıcılar satın aldıkla­rını kaybetmeyi,
42. tüccarlar hiç kâr etmemeyi, inşaatçılar yaptıkları evler­de hiçbir zaman oturmamayı göze al­malıdırlar.
43. Çiftçiler ekin biçmeyi, toplayıcılar üzüm toplamayı bekleme­sin.
44. Evli olanlar kesinlikle çocuk düşünmesin, evli olmayanlar da ke­sinlikle kendilerini dul olarak kabul etsin.
45. Çünkü bütün gayretler, boşu­na çaba sarfetmektir.
46. 0nların ürün­leri, malları yağmalanıp yabancılar ta­rafından toplanacak, evleri yıkılacak, çocukları esir alınacak. Eğer çocukla­rı varsa, onları yalnızca esaret ve kıt­lık için doğurmuş olacaklar.
47. Aynı şekilde çok para kazananlar, onları sa­dece yağmalanmak üzere kazanmış ola­caklar. Onlar kentleri, evleri, mal mülk­leri ve kendi öz benlikleri için daha fazla harcama yapmaya özen göster­dikçe,
48. günahlarına karşı olan öfkem daha da şiddetli olacaktır diyor Rabbiniz.
49. Erdemli bir kadın bir fahişe­ye karşı nasıl bir kızgınlık duyarsa,
50. aynı şekilde, doğrular da kötülere öfke duyacak.  Savunucu bütün gü­nahları yeryüzünde ortaya çıkarıp ser­gilemeye geldiğinde, doğruluk kötü­lüğü suçlayacaktır.
51. Onun için kötü­lüğü, onun eylemlerini taklit etmeyin.
52. Çok kısa bir süre içinde kötülük yer yüzünden silinip temizlenecek, üzerimizde doğruluğun egemenliği başla­yacak.
53. Günahkâr günah işlediğini kesinlikle yalanlamamalı Eğer, "Ben görkemli Tanrım'a karşı günah işlemedim" derse, kendi başına yalnızca yanan kömürlerin yağmasına neden olacaktır.
54. Çünkü Rabbiniz insanların yaptıklarının hepsini bilmektedir. O, onların tasarılarını, düzenlerini ve en gizli düşüncelerini bilir.
55. O yeryüzü­ne "ol" dedi, oldu; göklere "olun" de­di, oldular.
56. Rabbiniz'in sözüyle yıl­dızlar yerlerine yerleştiler. Sayısız yıldız O'nun bilgisi dahilindedir.
57. 0 zenginliklerle dolu derinlikleri gözler. Denizleri, içinde bulunan her şeyi öl­çüp biçti, ayarladı.
58. Sözüyle denizle­rin sınırlarını belirledi, suyun üstüne karaları yerleştirdi.
59. Gökyüzünü bir kubbe gibi döşedi, onu suların üzerin­de güvende kıldı.
60. Çöllerde pınarla­rı, yeryüzünü sulaması için aşağılara akan ırmakların kaynakları olarak da dağların zirvesinde çağlayanları O var etti.
61. O insanı yarattı, bedeninin or­tasına bir yürek yerleştirdi. Ona ruh, yaşam, anlayış
62. ve tüm dünyayı ya­ratıp gizli sırları araştırıp bulan Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'nın gerçek ru­hunu verdi.
63. Günahlarını saklamaya çalışan günahkârlara yazık!
64. Rabbiniz onların tüm işlerini iyice inceleye­cek. O hepinizi sorguya çekecek.
65. O gün günahlarınız, kötü işleriniz ortaya çıkıp sizi suçlamak için ayağa dikildi­ğinde şaşkınlığa uğrayacaksınız.
66. öy­leyse ne yapabilirsiniz? Tanrı'dan ve meleklerinden günahlarınızı nasıl giz­leyebilirsiniz?
67. Tanrı sizin yargıcı­nız, O'ndan korkun! Günahlarınızdan dönün, yaptığınız kötü işlerden uzak durun! O zaman Tanrı sizi bütün sıkıntılardan özgür kılacaktır.
68. Kızgın alevler sizi yakmak için tutuşturuluyor. Büyük bir sürü sizin üzerinize çullanacak. Bir kısmınızı ele geçirip putperest kurbanlarından yedi­recek.
69. Onlara teslim olanlarla alay edilecek, başlarına kakılıp insafsızca davranılacak.
70. Bir çok yerde ve komşu kentlerde Rab'den korkanlara vahşice saldırılar olacak.
71. Yağmalayanlar Rabden korkan herkese karşı çılgınlar gibi olacaklar.
72. Mallarını mülklerini yağ­malayıp yok edecekler, onları evle­rinden dışarı atacaklar.
73. Sonra, be­nim seçilmiş halkımın, madencinin ate­şinde ayarı belirlenen altın gibi da­yanıp ayakta kaldığı görülecek.
74. "Dinleyin beni ey seçilmiş hal­kım" diyor Rabbiniz, "Şiddetli  acı dolu günler çok yakında geliyor, ama ben sizleri o günlerden koruyacağım.
75. Korku ve kuşkunuzu uzaklaştırın!
76. Çünkü önderiniz Tanrı'dır. Benim buyruklarımı, öğrettiklerimi uygula­yan sizler, günahlarınızın sizi ezip yere vurmasına, kötü işlerinizin sizi alt etmesine kesinlikle izin vermeyin" diyor Tanrınız Rab,
77. "Vay o günah­ları içinde boğulmuş, kötü davranış­larına durmaksızın devam edenlere! Onlar, boydan boya aralıksız bö­ğürtlen çalılarıyla dolu, geçişi olma­yan, büsbütün dikenli çalılıklarla kap­lı tarlalar gibidirler.
78. Ateşle yok edil­meye mahkûm olacaklardır."

BÖLÜM 15

1. Rab şöyle diyor: "Size vereceğim peygamberlik sözlerini hal­kıma duyurun.
2. Onları yazıya geçirin, çünkü onlar güvenilir ve gerçektir.
3. Si­ze tuzak kuranlardan korkmayın, size karşı olan şu inançsızlar yüzünden ra­hatsız olmayın.
4. Çünkü inanmayan her­kes imansızlığı yüzünden ölecek.
5. "Sakının" diyor Rabbiniz, "Kılıç açlık, ölüm, yıkım gibi korkunç kötülükleri serbest bırakıp dünyaya Salı­yorum.
6. Çünkü kötülük tüm dünyaya yayıldı ve daha fazla vahşet için hiç yer yok.
7. "Bu yüzden" diyor Rabbiniz, ''onların tanrı tanımaz günahları karşısın­da sessiz kalmayacağım, onların gü­nahkâr işlerine göz yummayacağım.
8. Suçsuz öldürülenlerin kanlarının na­sıl beni öç için çağırdığını, doğru kişi­lerin ruhlarının hiç bitmeyen yalvarış­larını gör!
9. Hiç kuşkusuz onların öcü­nü alacağım" diyor Rabbiniz, "Akıtıl­mış suçsuz kanların yalvarışlarını du­yacağım. 
10. Benim halkım tıpkı ko­yunlar gibi öldürülüyor. Onların daha fazla Mısır'da kalmasına izin verme­yeceğim. Ancak onları kurtarmak için tüm gücümü kullanacağım.
11. Mısırlı­lar' ı daha önce de yaptığım gibi ve­bayla vuracağım. Tüm ülkelerini ya­kıp yok edeceğim.
12. Rabbiniz tarafın­dan vurulup cezalandırıldığında Mı­sır'ın temelleri sarsılacak, bütün ülke yas tutacak! 
13. Çiftçiler yas tutacak, çünkü tohumları gelişmeyecek, ağaç­ları hastalık, dolu, korkunç fırtınalar nedeniyle yıkılacak! 
14. Vay dünyaya ve üzerinde yaşayanlara!
15. Onları yok edecek kılıç çok uzakta değil. Ülke ül­keye karşı kılıç çekip savaşacak.
16. Sağ­lam yönetimler son bulacak, bir fesat diğerine üstün gelecek. Krallar, yük­sek mevkideki yöneticiler iyi günle­rinde hiçbir şey için kaygı duymaya­caklar.
17. Bir kimse bir kenti ziyaret etmek isteyecek, ama başaramayacak.
18. Çünkü hırs, rekabet kentleri karı­şıklığa boğacak,  evleri yıkacak, in­sanları korkuyla dolduracak. 
19. Bir adam açlığın ve yoksulluğun pençesine yakalandığında hiçbir merhamet duygusu onu engelleyemeyecek, vah­şice komşusunun evine saldırıp mal­larını yağmalayacak.
20. "Yeryüzünün bütün krallarını nasıl bir araya topladığımı gör" diyor Tanrı, "Onları gün doğumundan, güney rüzgarından, doğu ve güneyden çağı­rıp onlara vermiş olduklarımı geri öde­teceğim.
21. Benim seçilmiş halkıma bu­güne kadar yaptıklarının aynısını ben de onlara yapacağım."
22. Tanrımız Rab şöyle diyor: "Gü­nahkârlara merhamet göstermeyece­ğim, kılıcım yeryüzünü suçsuzların kanıyla boyayan o katilleri bağışla­mayacak.
23. Rabbiniz'in Öfkesi yeryü­zünü ve temellerini ateşte yakıp ka­vurmak, günahkârları tıpkı yanan sa­man gibi tüketip yok etmek için taş­mış durumda.
24. Vay buyruklarımla alay eden günahkârlara!" diyor Rab­biniz, "Onlara hiç acımayacağım.
25. Siz isyankârlar, uzak durun benden! Pis­liklerinizle benim kutsallığıma yak­laşmayın."
26. Rabbiniz kendisine karşı günah işleyenlerin hepsini çok iyi biliyor. Onları ölüme, yokluğa gönderdi.
27. Dün­yanın üzerine şimdiden düşmüş olan felaketlerden sizler asla kaçamaya­caksınız. Tanrınız sizi kurtarmayı red­dediyor, çünkü sizler O'na karşı gü­nah işlediniz.
28. O doğudan gelen ne dehşet veri­ci bir görüntü!
29. Arabistan'dan gelen ejderha sürüleri sayısız savaş arabala­rıyla saldıracaklar. İlerlemelerinin ilk gününden itibaren dünya onların tısla­ma sesleriyle dolacak, işitenlerin hep­sini korku saracak, donup kalacaklar.
30. Öfkeden çılgına dönen Kirmanlar, tüm güçleriyle ilerleyip ormandan çı­kan yaban domuzları gibi üzerlerine hücum edecekler. Uzun dişleriyle Asurun bütün bölgelerini yakıp yıkacaklar.
31. Ama daha sonra ejderhalar içten ge­len doğal öfkelerini toparlayacak, da­ha güçlüleri deneyecekler. Onlar ye­niden düzenli ordu haline gelip güçlenecek, kahredici bir güçle hücum ede­cekler.
32. Böylece yaban domuzlarının kuvveti susturulacak, her biri bir tara­fa kaçacak.
33. Sonra onların yolu pu­suda bekleyen Asur'lu bir düşman ta­rafından kesilecek. İçlerinden biri yok edilecek. Ordularının içinde korku ve telaş yayılacak, krallarının arasında kararsızlık baş gösterecek.
34. Doğudan ve kuzeyden gelip gü­neye doğru uzanan bulutlara bak! Gö­rünüşleri korkunç, öfke ve fırtına do­lu.
35. Birbirlerine çarpacak, bütün ül­keye çok büyük bir fırtına yağdıra­caklar. Kılıçların akıttığı kan
36. atın bellerine, insanın kalçasına, devenin dizine kadar yükselecek.
37. Yeryüzü­nü dehşet ve titreme kaplayacak. Öç dolu öfkeyi gören herkes korkudan tit­reyip dehşete kapılacak.
38. Daha sonra büyük fırtına bulutları kuzeyden ve gü­neyden, bazıları da batıdan yaklaşa­cak.
39. Ancak doğudan esen rüzgarlar daha şiddetli olacak. Fırtınayla yakıp yok etmeyi planlayan azgın bulutlar durdurulacak, doğudan esen rüzgarlar tarafından gerisin geriye güneye ve batıya sürülecek.
40. Öfke dolu, iri, kud­retli bulutlar yükselip artacak, tüm ül­ke ve yaşayanlarını yakıp yok edecek.
41. Korkunç bir fırtına ateş, dolu ve uçu­şan kılıçlarla ulu ve güçlü olanları si­lip süpürecek. Bir tufan bütün tarlala­rı, ırmakları basacak.
42. Kentleri, sur­ları, dağları, tepeleri, ormanlardaki ağaçları ve tarlalardaki ürünleri yerle bir edip düzleştirecek.
43. Babil'e ka­dar bütün yol boyunca ilerleyecek, onu tamamen silip yok edecek.
44. Oraya vardığında onu kuşatacak, tüm öfke­siyle fırtınayı üzerine salacak. Toz ve dumanlar gökyüzüne erişecek, bütün komşuları Babil için yas tutup ağlayacak.
45. Ondan geriye sağ kalanların her biri kendisini yok edenlerce esir alı­nacak.
46. Sen, Babil'in güzelliğini ve gör­kemini paylaşmış olan Asya, vay sana zavallı biçare!
47. Kendin gibi, senin için daima şehvet duyan aşıklarını et­kileyip yakalamak için kız kardeşleri­ni fahişeler gibi giydirdin.
48. 0 aşa­ğılık fahişenin bütün entrikalarını ve uygulamalarını taklit ettin.
49. Bundan dolayı Tanrı şöyle diyor: "Evlerini ha­rabeye çevirecek, vahşet ve ölüm ge­tireceğim. Başına dulluk, fakirlik, aç­lık, kılıç, veba gibi korkunç belalar ge­tireceğim.
50. O yakıp kavuran ısı bas­tırdığında, gücün ve görkemin bir çi­çek gibi solacak.
51. Daha sonra sen za­vallı, güçsüz bir kadın olacaksın. Ezi­lecek, dövülecek, yaralanacaksın. Bir daha zengin sevgililerini elde edemeyeceksin.
52. Sen  benim seçilmiş in­sanlarımı büyük bir zevkle, darbeler indirerek, öfkeyle meydan okuyarak sürekli  öldürmemiş  olsaydın,
53. ben sana bu kadar öfke duyar mıydım?" diyor Rabbin!
54. "Yüzünü boya, kendini güzelleştir!
55. Fahişeliğin bedeli senin ol­sun, her ne kazanmışsan alacaksın.
56. Seçilmiş halkıma ne yaparsan, Tanrı da sana yapacak" diyor Rabbin, "Üzerine büyük bir felaket getirecek.
57. Çocukların açlıktan ölecek, sen kı­lıçla yıkılacaksın. Kentlerin ortadan kaldırılıp silinecek, bütün halkın savaş alanında çökecek.
58. Dağlarda olan­lar açlıktan ölüyor olacaklar, açlık ve susuzlukları onları kendi etlerini yemeye, kendi kanlarını içmeye zorlayacak.
59. önce perişan ve mutsuz olacaksın. Buna rağmen devamı gelecek.
60. Galipler Babil'i yağmaladıktan son­ra evlerine giderken, yolda huzur dolu kentlerini yok edecek, topraklarının bü­yük bir kısmını mahvedecek, görke­minin sonunu getirecekler.
61. Seni ya­kıp yok edecekler. Sen anız, onlar da ateş olacak.
62. Seni, kentlerini, toprak­larını, dağlarını tamamen yok edip harabeye çevirecekler. Tüm ormanla­rını ve meyve ağaçlarını yakacaklar.
63. Çocuklarını mahkûm edip mallarını yağmalayacaklar. Görkemli güzelliğin­den geriye hiçbir iz kalmayacak!"

BÖLÜM 14

1. Üçüncü gün ben bir meşe ağacı altında oturuyorken, bir ça­lıdan bana, "Ezra, Ezra!" diye sesle­nen bir ses duydum.
2. Ayağa kalkıp, "İşte buradayım, Rabbim" diye yanıt verdim,
3. Ses şöyle devam etti: "Be­nim halkım Mısır'da köleyken kendi­mi bir çalıda açığa çıkardım ve Mu­sa'yla konuştum. Onu halkıma Mısır'dan çıkışta rehberlik etmesi için yol­ladım.
4. Onu Sina Dağı'na getirip be­nimle bir çok gün kalması için orada tuttum.
5. Ona bir sürü mucizelerden söz ettim, çağların sırrını, zamanın so­nunu gösterdim.
6. Neleri açığa çıkarıp bilinir kılacağını, neleri sır olarak sak­layacağını öğütledim.
7. Şimdi de sana öğüt veriyorum:
8. Sana gösterdiğim, açıklamalarını bildirdiğim görümleri, belirtileri ezberle.
9. Sen insanların dün­yasından alınıp götürülmek üzeresin, Bundan sonra sen de senin gibi olanlarla birlikte zamanın sonuna kadar oğlumun yanında kalacaksın.
10. Dün­ya gençliğini yitirdi, zaman yaşlanı­yor.
11. Zaman on iki döneme ayrılmış­tır.
12. Onuncu dönemin yarısındayız. Geriye yalnızca iki buçuk dönem kal­dı.
13. Bu yüzden evini düzene koy, hal­kını uyar, alçakgönüllüleri teselli et. Sonra ölümlü hayatınla vedalaş,
14. Dün­yasal endişelerini bir kenara koy, insansal yüklerini yere bırak.
15. Zayıf doğanı sıyır at, seni tedirgin eden kay­gılarından kurtul, dünyadan çabucak ayrılmak için hazır ol.
16. Ancak tanık olduğun fenalıkların daha kötüleri ge­liyor,
17. Bu kocayan dünya giderek da­ha zayıflayıp güçsüzleşirken kötülük­ler dünyanın yaşayanlarından dolayı artıyor.
18. Doğruluk uzaklaşıp gidince yalan daha yakınlaşır. Düşünde gör­düğün kartal zaten uçmakta."
19. "Rabbim, huzurunuzda konuşa­bilir miyim?" dedim,
20. "Şu anda ha­yatta olan halkımı uyardıktan sonra isteğinizle buradan ayrılacağım. Ama bundan sonra doğacakları kim uyara­cak? Dünya karanlığa bürünüyor ve üzerinde yaşayanlar ışıksız.
21. Yasan ateşte yok edildiğinden hiç kimse ön­ceden yaptıklarını ve gelecekte yapa­caklarını bilemeyecek.
22. Eğer gözün­de lütuf bulduysam, beni kutsal ruhla doldur. Böylelikle, dünyanın bütün öy­küsünü, senin yasanda yer alan her şeyi en başından itibaren yazabileyim. O zaman insanlar doğru yolu bulma olasılığına sahip olacaklar. Seçtikle­rinde de son günlerde sonsuz yaşamı kazanacaklar."
23. "Git" diye yanıtladı, "Bütün in­sanlara seslen, onlara kırk gün boyun­ca seni aramamalarını söyle.
24. Hemen çok sayıda yazı tableti al. Hızlıca yazı yazmada eğitimli beş adamı, Seraya'yı, Dabriya'yı, Şelemiya'yı, Etan'ı ve Asiel'i yanına al.
25. Sonra buraya dön. Ben yazman gerekenleri bitirin­ceye kadar kalbinde sönmeyecek olan anlayış lambasını yakacağım.
26. İşini bitirince bir kısmını topluma açıkla. Kalanını sır olarak saklamaları için bilge kişilere ver. Yarın bu vakitte yaz­maya başlamalısın."
27. Bana buyrulduğu gibi gittim, bü­tün halkı çağırıp topladım, onlara şöy­le dedim:
28. "Ey İsrail, söyleyecekle­rimi dinle!
29. Başlangıçta atalarımız Mı­sır'da yabancılar gibi yaşadılar.
30. O ülkeden kurtarıldılar ve onlara yaşam vaat eden yasa verildi.
31. Ancak onlar yasaya itaatsizlik ettiler. Sizler de on­ların izinden gidiyorsunuz. Daha son­ra sizlere bir ülke verildi, Siyon top­rağı. Ama sizler atalarınız gibi günah işleyip yüce Tanrı'nın sizin için hazır­ladığı yolu terk ettiniz.
32. 0 doğru bir yargıç olduğundan, zamanında size vermiş olduklarını geri aldı,
33. Şimdi sizler burada sürgündesiniz, ama Ya­hudi hemşerilerinizden Yeruşalim'e da­ha yakınsınız.
34. Eğer sizler düşünce­nizi toplayıp öğrenmeye istekliyseniz yaşamınız güvenlik içinde olacak, öl­dükten sonra lütufla karşılaşacaksınız.
35. Ölümden sonra yargı gelecek! Bize yeniden yaşam verilecek, doğru olan­ların adları belirlenecek. Tanrı tanı­mazların işleri ise ortaya çıkarılacak.
36. Şimdiden sonra hiç kimse benimle konuşmaya gelmemeli, gelecek kırk gün boyunca beni aramamalı."
37. Bana söylendiği gibi beş adamı yanıma aldım, birlikte tarlaya gittik ve orada kaldık.
38. Ertesi gün, "Ezra, ağzını aç ve sana verdiğimi iç" diye­rek beni çağıran bir ses işittim.
39. Böylece ağzımı açtım. Elime ateşe benzer renkte, suya benzeyen bir şeyle dolu bir kap tutuşturuldu.
40. Onu alıp içtim. İçer içmez hafızam genişledi, zihnim sel gibi algılayış yağdırmaya başladı. Bilgim iyice büyüyüp gelişti.
41. Ko­nuşmak için ağzımı açtım, durmaksı­zın konuşmamı sürdürdüm.
42. Yüce Tanrı söylenenleri yazıya döken beş adama da anlayış verdi. Daha önce bil­medikleri bir alfabe kullanıyorlardı. Sa­dece geceleri yemek yiyip bütün gün boyunca yazarak kırk gün işin başın­da kaldılar.
43. Bense bütün gün bo­yunca konuşuyordum, geceleri bile sus­muyordum.
44. Kırkıncı güne kadar dok­san dört kitap yazılmıştı.
45. Kırkıncı gü­nün sonunda yüce Tanrı benimle ko­nuşlu. "İlk yazdığın yirmi dört kitabı halka sun" dedi, "Layık olan da olma­yan da okusun.
46. Ama son yetmiş ki­tap geride alıkonulmalı. Halkının bil­geleri dışında hiç kimseye verilme­meli.
47. Çünkü bu kitaplar anlayış pı­narı, bilgelik kaynağı ve bilgi seli içeriyorlar."
48. Ben de öyle yaptım.

BÖLÜM 13

1. Yedi gün geçti, ertesi gece bir düş gördüm,
2. Düşümde deniz­den bir rüzgar çıkıp geldi ve denizi dalgalara boğdu.
3. Ben izlerken, bu rüzgar derinliklerden yükselerek ge­len bir insan figürü getirdi. Bu adam gökyüzünün bulutları üzerinde uçu­yordu. Her nereye gözlerini çevirdiyse, bakışlarının karşılaştığı her şey korkuya kapıldı.
4. Sesi her nereye ulaştıysa, onu işiten herkes ateşe dokunan balmumu gibi eridi.
5. Sonra denizden yükselen adamın üzerine saldırmak için, gökyüzünün dört rüzgarından toplanıp bir araya ge­len sayısız insan topluluğu gördüm.
6. Adam kendisi için büyük bir dağ yont­tu ve onun üzerine uçtu.
7. Dağın hangi yön ya da yerinden ele geçirildiğini görmeye çalıştım, ama başaramadım.
8. Sonra adamla savaşmak için bir ara­ya gelmiş olanların hepsinin korkuyla dolu olduklarını, ancak yine de ona karşı dövüşmeye hazırlandıklarını farkettim.
9. Adam saldırmak için ilerleyen kalabalığı gördüğünde onlara karşı parmağını bile kıpırdatmadı. Elinde ne mızrağı ne de silahı vardı.
10. Gördüğüm tek şey, ağzından dışarıya akan bir alev seli, dudaklarından çıkan bir alev soluması ve dilinden çakan kıvılcım fırtınasıydı.
11. Bunların hepsi alev seli, alevli soluk ve kıvılcım fırtınası tek bir kütle halinde birleşmişti. Bu kütle savaşmak için ilerleyen kalaba­lığın üzerine düştü ve onların her biri­ni tamamen yakıp yok etti. Birdenbire o büyük kalabalık, toz, kül ve duman kokusu dışında hiçbir şey bırakmadan gözden kayboldu. Bunun karşısında dilim tutuldu.
12. Bundan sonra adamın dağdan aşağıya indiğini ve farklı, huzur dolu bir topluluğu kendisine çağırdığını gör­düm.
13. Kiminin yüzünde mutluluk, kimininse üzüntü vardı. Bir kısmı sür­günden gelmişti, bir kısmı da başkala­rını sunu olarak getirmişti. Dehşet için­de uyandım, yüce Tanrı'ya dua ettim.
14. Dedim ki: "Başlangıçtan beri ben ku­luna bu mucizeleri açıkladın. Beni dua­larıma yanıt vermeye layık gördün.
15. Şimdi de bu düşün anlamını göster bana.
16. Düşünceme göre, o günler ha­yatta olup yaşayanlar için ne dehşet ve­rici olacak! Ancak yaşamayanlar için ne kadar daha kötü olacak!
17. 0nlar üzgün olacaklar,
18. çünkü son günle­rin neler getireceğini bilecekler, ama ne yazık ki, kaçırmış olacaklar.
19. Hayatta olanların durumu ise korkunç olacak. Çünkü düşümde gördüğüm gi­bi, onlar korkunç tehlikeler ve fela­ketlerle yüzleşecekler.
20. Yine de bu tehlikelere katlanmak ve hedefe ulaş­mak, bir bulut gibi dünyadan yok olup gitmek ve son günlerin olaylarını hiç görememekten daha iyidir,"
21. "Evet" diye yanıtladı, "Bu dü­şün anlamını açıklayacağım ve istedi­ğin her şeyi anlatacağım.
22. 0 hayatta kalanlarla ilgili soruna gelince, işte yanıtı:
23. 0 günlerde tehlikeleri getire­cek olan, aynı zamanda Her Şeye Gücü Yeten'e bağlılıkla yaşayıp iyi işler biriktirmiş olanları koruyacak.
24. Emin ol ki, o hayatta kalanlar, ölmüş olan­lardan çok daha kutludurlar.
25. "İşte, bu da düşün anlamı: De­nizlerin derinliklerinden yükseldiğini gördüğün adam,
26. Yüce Tanrı'nın asır­lar boyunca hazır beklettiği kişidir. O kendi yarattığı dünyayı kurtaracak, ha­yatta olanları yönetecek.
27. Adamın ağ­zından aktığını gördüğün,
28. bir mız­rak ya da herhangi bir silah olmaksı­zın kendisine karşı savaşa girmek üze­re ilerleyen kalabalıkları yok ettiği so­luğa, ateşe ve fırtınaya gelince:
29. Yüce Tanrı'nın yeryüzünde yaşayanlara kurtuluş getireceği günler yakındır.
30. O zaman insanlar büyük bir telaş ve korkuyla dolacaklar.
31. Kent kente, böl­ge bölgeye, ulus ulusa, krallık krallığa karşı savaşmak için gizli tasarılar ku­racak.
32. Bu gerçekleştikten ve sana göstermiş olduğum tüm belirtiler ge­lip geçtikten sonra, denizden yükselen adam olarak gördüğün oğlum ortaya çıkacak.
33. 0nun sesini işiten bütün uluslar, düşünde gördüğün gibi,
34. ken­di topraklarını, savaşlarını bırakacak­lar, ona karşı savaşmak için sayıla­mayacak kadar büyük bir ordu halin­de birleşecekler.
35. 0 ise Siyon Dağı­nın zirvesinde yerini alacak,
36. Siyon bütün insanların önünde görünür kılı­nacak. Kent bütün yapılarıyla birlikte tamamlanmış olacak. Ancak bu insan eliyle olmayacak.
37. Sonra oğlum, ken­disine karşı gelen ulusların Tanrı tanı­maz işlerini yargılayacak. Düşünde gör­düğün fırtınanın anlamı budur.
38. 0 onları kendi şeytani fesatlıkları ve ya­kında katlanmak zorunda olacakları sıkıntıyla karşı karşıya getirecek. Ale­vin anlamı da budur. Hiçbir çaba harcamadan yasa aracılığıyla da onları yok edecek . Bu da ateşi simgeler.
39. "Daha sonra O'nun farklı, huzur dolu bir topluluğu çağırdığını gördün.
40. Onlar, Asur Kralı Şalmaneser'in hap­se attığı Kral Hoşea zamanında sürgü­ne gönderilen on oymaktır. Şalmaneser onları ırmağın ötesine sürdü, onlar garip bir ülkeye götürüldüler.
41Ama sonra onlar Yahudi olmayan putpe­restlerin yaşadığı bu ülkeden ayrılma­ya ve daha önce insanların hiç yaşa­madığı uzak bir toprağa gitmeye karar verdiler.
42. Kendi ülkelerinde itaat et­mekte başarısız oldukları yasaya bu ye­ni yerde uymayı amaçladılar.
43. Fıratın dar geçitlerinden geçerlerken
44. yü­ce Tanrı onlar için mucizeler yarattı. Onlar geçinceye kadar ırmak kanalla­rını durdurdu.
45. Arzaret denen o böl­geye yolculukları uzundu, bir buçuk yıl sürdü.
46. 0nlar, bu çağ son bulana kadar, o zamandan beri hep orada ya­şadılar.
47. Şimdi onlar dönüş yolunda­lar ve yüce Tanrı bir kez daha, onların geçebilmesi için, ırmak kanallarını dur­duracak.
48. "'Bu da, görmüş olduğun huzur dolu topluluğun anlamıdır. Benim kut­sal sınırlarım içinde bulunan senin halkından hayatta kalanlar da onlarla birlikte kurtulacak.
49. İşte böylece, ken­disine karşı birleşmiş ulusları yok et­me zamanı geldiğinde,
50. O, hayatta kalan kendi halkını koruyacak, onlara olağanüstü mucizeler gösterecek."
51. "Rabbim, efendim, gördüğüm adamın neden denizlerin derinliklerinden yükseldiğini açıkla bana" diye rica ettim.
52. O şöyle yanıtladı: "Denizlerin derinliklerini araştırmak ve içlerinde neler olduğunu keşfetmek herhangi bir insanın gücünün ötesindedir. Aynı şekilde yeryüzündeki hiç­bir kimse belirlenmiş o güne kadar oğlumu ve onun topluluğunu göre­mez. Düşün anlamı budur.
53. Bu açık­lama sadece sana verildi. Çünkü sen kendine ait bütün işleri bıraktın,
54. ken­dini bütünüyle bana ve yasamı öğren­meye adadın.
55. Her şeyde hikmet sa­na rehber, anlayış da anne oldu.
56. Sana bu açıklamayı vermemin nedeni budur, yüce Tanrı seni ödüllendire­cek. Üç gün sonra seninle tekrar ko­nuşacağım ve sana çok önemli ve ha­rika şeyler anlatacağım,"
57. Böylece ben de ara ara göster­miş olduğu mucizeler için, O'nun kon­trolü altında geçen çağlar için
58. Yüce Tanrı'ya tapınıp yücelterek tarlaya doğru gittim. Orada üç gün kaldım.

BÖLÜM 12

1. Aslan kartalla konuşurken baktım ve geriye kalan başın kay­bolduğunu gördüm.
2. Sonra onun üze­rine yükselen iki küçük kanat kendile­rini yönetici atadılar. Egemenlikleri kı­sa ve sıkıntılıydı. Gözlerimin önünde onlar da gözden kayboldu,
3. Daha son­ra kartalın bütün bedeni birdenbire alevlerle kaplanıp yanmaya başladı. Yeryüzü dehşete kapıldı.
4. Sıkıntım ve korkum o kadar bü­yüktü ki, uyandım ve kendi kendime Şöyle dedim: "İşte, yüce Tanrı'nın yol­larını keşfetme girişimlerimin sonucu!
5. Zihnim yorgun, büsbütün tükenmiş durumdayım. Bu gecenin dehşeti gücümü tamamen kuruttu.
6. Bu ne­denle şimdi yüce Tanrı''ya sona kadar dayanacak güç vermesi için dua ede­ceğim."
7. Sonra şöyle dedim: "Efen­dim ve Rabbim, eğer senin gözünde lütuf bulduysam, başka birçok insan­dan beni daha doğru görüyorsan, dua­larım sana ulaştıysa, o zaman bana güç ver.
8. Bana bu dehşet verici gö­rüntülerin kesin yorumlarını açıkla Rabbim. Böylelikle ruhuma tam bir teselli getir.
9. Çünkü sen zaten beni, şimdiki çağın sonunu göstermeye la­yık bulmuştun."
10. Melek bana şöyle dedi: "İşte, gördüğün görümün anlamı: Denizden yükselerek geldiğini gördüğün kartal,
11. kardeşin Daniel'in gördüğü görüm­deki dördüncü krallığı simgelemekte­dir.
12. Ama şimdi sana yaptığım gibi görümün açıklaması ona sunulmadı.
13. Yeryüzünün daha öncekilerden çok daha dehşet verici bir egemenliğin al­tına gireceği günler geliyor.
14. Arka arkaya on iki kral tarafından yönetile­cek.
15. On iki kralın içinde ikincisi hepsinden uzun egemenlik sürecek.
16. Görmüş olduğun on iki kanatın an­lamı budur.
17. "Kartalın başlarından değil de vücudunun ortasından konuştuğunu işittiğin sese gelince, onun anlamı da şudur:
18. İkinci kralın egemenliğinden sonra imparatorluk büyük bir müca­deleyle çökme tehlikesi geçirecek. An­cak o zaman çökmeyecek, buna kar­şın eski gücüne tekrar kavuşacak.
19. "Kartalın kanatlarında büyüdü­ğünü gördüğün daha küçük sekiz ka­nata gelince, onların anlamı da şudur:
20. İmparatorluk egemenlikleri önem­siz ve kısa ömürlü sekiz kralın yönetimi altına girecek.
21. Onların ikisi dö­nemin tam ortasından önce kısa bir süre için yönetime gelecek. Dördü dö­nemin ikinci yarısında kısaca görüne­cek, iki tanesi de dönemin sonuna ka­dar kalacaklar.
22. "Uyuyan üç başa gelince, onla­rın anlamı da şudur:
23. İmparatorlu­ğun son günlerinde yüce Tanrı tahta üç kral çıkaracak. Bunlar birçok şeyi yenileyip dünyayı yönetecekler.
24. Yeryüzü ve yaşayanlarına öncekilerden daha fazla baskı uygulayacaklar. Bun­lar kartalın başı olarak adlandırılıyor­lar,
25. çünkü onlar, uzun süren kötü işler silsilesini tamamlayıp son aşa­masına vardıracaklar.
26. Kaybolduğu­nu gördüğün büyük başa gelince, o büyük acılar içinde kıvranarak yata­ğında ölecek olan krallardan birini simgelemektedir.
27. Hayatta kalan iki­si ise kılıçla yok edilecekler.
28. Bun­lardan bir tanesi diğerini öldürecek, kalansa son günlerde savaşta ölecek.
29. "Sağ taraftaki başın altına yerle­şen iki küçük kanada gelince, onların anlamı da şudur:
30. Yüce Tanrı onları son güne dek sakladı. Senin de gördü­ğün gibi, onların egemenlikleri kısa ve acı dolu.
31. "Ormandan kükreyerek çıkan kızgın bir aslan görmüştün. Kötü işle­ri ve sözlerinden dolayı kartalı suçla­yarak konuşuyordu.
32. 0, yüce Tan­rı'nın sona kadar geride alıkoyduğu Mesih'tir. Davut'un soyundan gele­cek, hükümdarlarla konuşacak. Açık­ça günahlarını, suçlarını, meydan oku­malarını gösterip onları paylayacak.
33. Henüz yaşıyorken onları yargılaya­cak, onların suçlu olduğunu kanıtla­yıp mahkûm edecek, sonra da yok edecek.
34. Ama ülkemde güven içinde yaşayan benim halkıma karşı merha­metli olacak. Sana başlangıçta söz et­tiğim yargı günü gelinceye dek onları özgür kılacak, onlara sevinç lütfede­cek.
35. "Gördüğün görüm ve anlamı budur.
36. Bu, yüce Tanrı'nın layık gö­rüp yalnızca sana anlattığı sırlardır.
37. Bu yüzden, görmüş olduklarını bir kitaba yaz ve onu gizli bir yere bırak.
38. Bu sırrı, halkından anlamak için ye­terince bilge olduğunu bildiğin ve bun­ları güven içinde tutacak kişilere de açmalısın.
39. Ancak, yüce Tanrı'nın sana göndermeyi düşündüğü herhangi bir açıklamayı almak için burada yedi gün daha kalmalısın." Sonra melek benden ayrıldı.
40. Halk yedi günden sonra kente dönmediğimi işitince, küçüğünden bü­yüğüne toplanıp yanıma geldi.
41. "Ne­den bizi terk edip buraya yerleştin?" diye sordular, "Yanlış ya da seni inci­tecek bir şey mi yaptık?
42. Tek kalan peygamber sensin. Sen, bağdaki son üzüm salkımı, karanlıktaki lamba ve­ya fırtınadaki bir gemi için güvenli bir liman gibisin.
43. Yeterince acı çek­medik mi?
44. Eğer bizi terk edersen, Siyon'u yakan ateş içinde yok olup gitmiş olmamız çok daha iyi olurdu.
45. Bizler orada yok olan kişilerden da­ha iyi değiliz," Sonra yüksek sesle bir ağıt okudular.
46. Onlara şöyle yanıt verdim: "Ce­sur ol, ey İsrail; kederini bir kenara bırak, ey Yakup evi.
47. Yüce Olan sizi hatırlayacak, Güçlü Olan sizin çekti­ğiniz sıkıntıları asla unutmadı.
48. Bense sizi ne terk ettim, ne de yüzüstü bı­raktım. Buraya sıkıntı içindeki Siyon için dua etmeye, o kadar aşağılara dü­şen tapınağınız için yakarmaya gel­dim.
49. Şimdi, her biriniz evlerinize gidin. Bir kaç gün sonra ben de size geri döneceğim."
50. Ben tarlada kaldım, halk da söy­lediğim gibi kente geri döndü,
51. Tar­lada yetişenler dışında bir şey yeme­den meleğin dediği gibi yedi gün ora­da kaldım.

BÖLÜM 11

1. İkinci gece bir görüm daha gördüm. Denizden on iki kanatlı üç başlı bir kartal yükseliyordu,
2. Ka­natlarını bütün yeryüzünün üzerine ger­diğini gördüm. Gökyüzündeki bütün rüzgarlar ona doğru esti ve bulutlar onun üzerinde toplandı.
3. Kanatların­dan küçük ve bodur görünen rakip ka­natlar çıkmaya başladı.
4. Kartalın baş­ları hareket etmiyordu. Hatta, diğerle­rinden daha büyük olan ortadaki baş bile onların arasında hareketsiz duruyordu.
5. İzlerken, kartal yeryüzünün ve yaşayanlarının yöneticisi olmak üzere kanatlarının üzerinde yükselip dikildi.
6. Yeryüzündeki bütün insanlar ona ta­mamen boyun eğiyordu, hiç kimse ona karşı koyamıyordu.
7. Kartalın pençe­lerinin üzerinde dikilip kanatlarına yük­sek sesle şöyle söylediğini duydum:
8. "Hepiniz bir anda uyanmayın; yerle­rinizde uyuyun ve sıranız geldiğinde uyanın.
9. Başlar en son uyanmalı."
10. Se­sin başlardan değil, ama bedenin orta­sından geldiğini farkettim.
11. Onun ye­ni çıkan rakip kanatlarını saydım, se­kiz tane olduklarını gördüm.
12. İzlerken, sağındaki kanatlardan birinin yükseldiğini, tüm yeryüzüne egemenlik sürdüğünü gördüm.
13. Bir süre sonra onun egemenliği sona erdi, büsbütün gözden kayboldu. Sonra di­ğeri yükseldi, uzun süre devam ede­cek olan kendi düzenini kurdu.
14. Onun egemenliğinin sonu gelip de birincisi gibi yok olmak üzereyken,
15. bir sesin şunları söylediği duyuldu:
16. "Uzun sü­re dünyayı yargıladın, şimdi ortadan yok olma zamanın gelmeden önce ha­berimi dinle!
17. Halefilerinden hiç biri senin kadar uzun bir egemenliği, hatta onun yarısı kadarını bile başaramaya­caklar."
18. Daha sonra üçüncü kanat yükseldi, selefleri gibi bir süre dünya­yı yargıladı. O da onlar gibi ortadan kayboldu.
19. Aynı şekilde tüm kanatlar birbiri ardına yönetime geldiler, sıra­sıyla da gözden kaybolup gittiler.
20. Zaman geçerken, sağ taraftaki kü­çük kanatların da yargılamak için yük­seldiklerini gördüm. Bunların bir kıs­mı derhal gözden kaybolurken diğer­leri yükseldiler, ama hiçbir şekilde yargılayamadılar.
21. Bundan sonra on iki büyük kanadın ve iki küçük kanadın diğerleri gibi
22. artık görünmedikleri­ni farkettim.
23. Kartalın bedeninde üç tane hareketsiz baş ile altı küçük ka­nat dışında geriye bir şey kalmamıştı.
24. İzlerken, altı küçük kanattan ikisi diğerlerinden ayrılarak sağ taraftaki başın altına yerleştiler. Diğer dört ta­nesi oldukları yerde kaldılar. Onların yükselmek ve yargılamak için plan yaptıklarını gördüm.
25. Bir tanesi yük­seldi, ama aniden yok oldu.
26. İkincisi de aynı şeyi yaptı ve
27. ilkinden daha süratle gözden kayboldu.
28. Öbür iki­sinin de, krallık kurup yargılamak ama­cıyla plan yaptıklarını gördüm.
29. Ne var ki, onlar henüz plan yaparlarken, başlardan üçünün en büyüğü olup or­tada bulunanı birdenbire uykudan uyan­dı,
30. Ben onun öbür iki başla birleşip
31. yargılamak için plan yapan iki kü­çük kanadı yiyip yuttuğunu gördüm.
32. Bu baş dünya üzerinde güç kazandı, bütün insanlara ezici bir baskı uygula­dı. Daha önce hüküm süren kanatlar­dan daha büyük kudretle tüm yeryü­zünü sımsıkı avucunun içine aldı.
33. Sonra bu başın tıpkı kanatlar gibi aniden hızla gözden kaybolup gittiği­ni gördüm.
34. Geriye iki baş kalmıştı-Onlar da yeryüzünü ve yaşayanlarını yargılıyorlardı.
35. Ben onları izlerken, sağ taraftaki baş soldakini yiyip yuttu.
36. Sonra bir sesin bana şöyle ses­lendiğini işittim: "Önüne bak ve gör­düklerini düşün."
37. Baktım, orman­dan kükreyerek çıkan kızgın bir aslan gördüm. İnsan diliyle kartalla konuş­tuğunu duydum.
38. Şöyle dedi: "Dinle kartal!
39. Yüce Tanrı sana sesleniyor-Dünyamı yönetmek ve çağlarını sona erdirmek amacıyla görevlendirdiğim dört yaratıktan kalan tek sensin.
40. Sen dördüncü yaratıksın, senden önce gelen bütün yaratıkları dünyada var olduğun sürece baskıyla, hileyle, deh­şetle yendin.
41. Yalanla ve gerçeği önemsemeden yönettiğin dünyada uzun süredir yaşıyorsun.
42. Sen doğrudan nefret edip yalancıları sevdin. Barış içinde yaşayan zararsız kişilere acı­masızca saldırdın. Zenginlerin evleri­ni yıktın, sana hiç zararı dokunmamış olanların duvarlarını yerle bir ettin.
43. Senin küstahlığın yüce Tanrı'nın önüne ulaştı, kibrini Güçlü Olan bili­yor.
44. Yüce Tanrı belirlediği dönem­leri dikkatlice araştırdı. Dünyanın so­nu yaklaştı, çağlar sona erdi.
45. Böyle­ce sen, kartal, şimdi mutlaka yok ol­malısın. Senin o dehşet veren büyük kanatların, şeytani küçük kanatların, acımasız başların, amansız pençele­rin, senin o değersiz bedeninin tümü artık hiç görünmemeli
46. Daha sonra, bütün yeryüzü senin vahşetinden kur­tularak rahatlayacak, umutla yargı gü­nünü ve yaratıcısının lütfunu bekleye­cek."

BÖLÜM 10

1. "Ne var ki, oğlum düğün evine girerken düşüp öldü.
2. Bu yüz­den hepimiz lambalarımızı söndür­dük. Komşularımın hepsi beni sakin­leştirmeye geldiler. Ertesi günün ge­cesine kadar kederimi kontrol ettim.
3. Rahatlamam ve kederimi kontrol et­mem için ettikleri ısrara son verdikle­rinde ayağa kalktım, geceleyin kimse­ye görünmeden, gördüğünüz gibi, bu­raya, bu tarlaya geldim.
4. Asla köye geri dönmemeye, burada yemeden iç­meden, ölene kadar, aralıksız yas tu­tup oruç tutmaya karar verdim."
5. Bunu duyunca düşüncelerimi bir yana bırakıp öfkeyle kadına şöyle dedim: "Sen bu dünyadaki en akılsız kadınsın.
6. Ulusumuzun kederini, bize neler olduğunu görmüyor musun?
7. He­pimizin anası Siyon derin sıkıntı ve üzüntü içinde. Sen onun için acı çek­meliydin
8. ve hepimizin acısına ortak olmalıydın. Ancak sen kendi biricik oğlun için derin bir keder içindesin.
9. Sor toprağa, o sana anlatacaktır. O, kendisinin doğurduğu binlerce kişi için yas tutmak zorundadır.
10. Hepimiz baş­langıçta ondan türedik ve daha çok gelecek var. Hemen hemen onun tüm çocukları mahvolmaya gidiyor, onla­rın çok büyük bir kısmı da öldürülü­yor.
11. Bu durumda kim daha fazla yas tutma hakkına sahip, o kadar bü­yük sayıları kaybeden toprak mı, yok­sa yalnızca bir kişi için kederlenen sen mi?
12. Bana şöyle diyebilirsin: 'Ama benim kederim toprağın acısından fark­lıdır. Ben acı ve sıkıntıyla doğurdu­ğum kendi rahmimin meyvesini kay­bettim.
13. Buna karşın, şimdi canlı olan çok büyük sayıdaki insanın kayboluşu yeryüzüne gelişleri gibi sadece bir do­ğa kanunudur.'
14. Benim buna yanı­tım şudur: Acılarının pahasına sen bir anne oldun. Ancak aynı şekilde, top­rak da daima insanoğlunun annesi oluyor, Yaratıcısı'na meyve veriyor.
15. "Bu yüzden kederini kendine sak­la, talihsizliklerine cesaretle katlan.
16. Eğer doğru biri olarak Tanrı'nın buy­ruğunu kabul edersen, zamanla oğlu­nu geri alırsın. Kadınlar arasında da onurlu bir ad kazanırsın.
17. Şu halde, köyüne ve kocana geri dön."
18. "Hayır, dönmeyeceğim" diye ya­nıtladı, "Köye geri dönmeyeceğim, bu­rada kalıp öleceğim."
19. Ancak ben onunla tartışmayı sür­dürdüm:
20. "Söylediğini yapma" de­dim, "Siyon'un talihsizliğini görüp ikna ol, Yeruşalim'in sıkıntısına ba­kıp kendini sakinleştir.
21. Gördüğün gibi tapınağımız yıkıldı, sunağımız yerle bir edildi.
22. Arplarımızın teli yok, ezgilerimiz susturuldu, neşeli ba­ğırışlarımız kesildi. Kandilimizin ışığı sönük, Antlaşma Sandığı ganimet ola­rak alındı. Kutsal kaplar kirli, Tanrı tarafından bize verilen ad onurunu yi­tirdi. Yöneticilerimize utanç verici bir şekilde davranıldı, kâhinlerimiz canlı canlı yakıldı, Levililer tutsak alındı. Bakire kızlarımız tecavüze uğradı, ka­rılarımızın ırzına geçildi. Dindar er­keklerimiz kaçırıldı, çocuklarımız yüz­üstü bırakıldı, gençlerimiz köleleştirildi, güçlü savaşçılarımız zayıf düştü.
23. Hepsinden en kötüsü, Tanrı'nın ken­di mührü ile önceden onayladığı Siyon ceza olarak görkemini yitirdi ve şimdi düşmanımızın ellerinde.
24. Şu halde, kendi sıkıntını üstünden at, acı­nı tümden bir kenara bırak. Güçlü Olan sana lütfunu ve sevgisini göstersin. Yü­ce Tanrı sana bu sıkıntılarından sonra rahatlık ve huzur versin!"
25. Ben kadınla konuşuyorken, bir­den bire onun yüzünün aydınlanmaya başladığını gördüm. Çehresi şimşek gibi parladı, ondan ürküp korkuyla bü­züldüm.
26. Bunun ne anlama geldiğini merak ederken, o aniden yeryüzünü sallayan yüksek bir ses çıkarıp kor­kunç bir çığlık attı.
27. Baktığımda ar­tık bir kadın yoktu, ama büyük, yek­pare temeller üzerine kurulmuş, bit­miş bir kent gördüm. "Beni daha önce ziyaret eden melek Uriel nerede?
28. Bü­tün umutlarımı darmadağın eden, tüm dualarımı boşa çıkaran bu şaşkınlığın içine düşmüş olmam onun işidir" di­yerek korkuyla, yüksek sesle bağır­dım.
29. Beni daha önce ziyaret eden me­lek belirdiğinde hâlâ konuşuyordum.
30. Beni gördüğünde kendimden geç­miş bir halde, bilinçsizce toprağın üze­rinde ölü gibi uzanmıştım. Sağ elim­den beni kavradı, önümde dimdik di­kilip beni ayaklarımın üzerine kaldır­dı.
31. "Sorun nedir?" diye sordu, "Ne­den yıkıldın? Zihnini altüst edip seni kendinden geçiren neydi?"
32. "Senin beni terk edip yalnız bırakmış olman­dır" diye yanıtladım, "Bana söyledik­lerini yaptım, tarlaya geldim. Burada görmüş olduğum şeylerse anlatma ye­teneğimin çok ötesinde."
33. "Bir adam gibi ayağa kalk, sana açıklayacağım" dedi.
34. "Söyle efendim" dedim, "Sadece beni yüzüstü bırakma ve beni tatmin ol­madan ölüme terk etme.
35. Çünkü gör­düklerim ve duyduklarım kavrayışımın ötesindedir.
36. Yoksa hepsi birer hayal  ya da düş mü? Gördüklerim ve duyduklarım bir hayal ya da düş de­ğilse,  kesinlikle  kavrayışımın  ötesindedir.
37. Yalvarırım sana efendim, gördüklerimin anlamını bana açıkla."
38. "Seni ürküten şeylerin anlamını sana açıklarken dinle beni" diye ya­nıtladı melek, "Çünkü yüce Tanrı sa­na bir çok sırrı açıkladı.
39. 0, senin suç­suz yaşamını, kendi halkın için dur­madan çektiğin sıkıntıyı ve Siyon için duyduğun derin acıyı gördü.
40. Işte gör­düğün görümün anlamı:
41. Kısa bir sü­re önce yaslı bir kadın gördün ve onu avutmaya çalıştın. Şimdi artık o kadı­nı görmüyorsun, ancak tamamen ku­rulmuş bir kent görüyorsun,
42. Kadın sana oğlunu yitirdiğini söyledi.
43. Açık­laması şudur:
44. Gördüğün kadın, bi­naları ile birlikte kent olarak gördü­ğün Siyon'dur.
45. 0, sana otuz yıldır çocuksuz olduğunu söyledi. Öyledir, çünkü 3000* yıldır Siyon'da hiç kur­ban sunulmamıştır.
* Bazı eski metinler "3000 yıl", Latince "Üç yıl''
46. 3000 yıl sonra Süleyman kenti kurdu, kurbanlar sun­du. Bu da kısır kadının oğlunu doğur­duğu zamanı  simgeler.
47. Çocuğunu büyütürken çok büyük acılar çektiğin­den söz etti. O da Yeruşalim'in yerle­şime açıldığı dönemdir.
48. Daha sonra sana, oğlunun düğün odasına girdiği günkü ölümü ile ortaya çıkan büyük kaybından dolayı duyduğu acıyı an­lattı. O da Yeruşalim'in ansızın yıkılı­şını simgeler.
49. Acısı nedeniyle avut­maya çalıştığın oğlu için yas tutan kadın olarak gördüğün görümden al­man gereken vahiy budur.
50. Senin iç­ten acını, kadın için yürekten hissettiğin şefkati gören yüce Tanrı şimdi sa­na onun parlak görkemini ve güzelli­ğini gösteriyor.
51. İşte sana hiçbir evin dikili olmadığı bir tarlada oturmanı söylemiş olmamın nedeni
52. yüce Tan­rı'nın sana bu görümü yollamaya ni­yetli olduğunu bilmemdendir.
53. Her­hangi bir binanın temeli atılmamış olan bu tarlaya gelmeni söylememin nede­ni,
54. yüce Tanrı'nın açıklayacağı ken­tin kurulacağı yerde insanın yapmış olduğu hiçbir binanın ayakta kalama­yacak olmasındandır.
55. "Bunun için hiç korkma, Ezra, tit­reyen yüreğini rahatlat. Gözlerinde he­nüz tümünü görecek güç varken kente git ve binaların görkemini gör.
56. Daha sonra, sen ancak kulaklarının duy­ma gücü kadar işitebileceksin.
57. Sen, başka bir çok insandan daha fazla kut­sanmış birisin. Çok az kişi senin gibi, yüce Tanrı'yla birlikte anılan bir ada sahiptir.
58. Yarın akşama kadar bura­da kal.
59. Yüce Tanrı sana görümde yeryüzünün son günlerinde üzerinde yaşayanlara yapmayı tasarladıklarının görüntülerini gösterecek." Bana söy­leneni yapıp o gece ve ertesi gün ora­da uyudum.

BÖLÜM 9

1. Melek şöyle yanıtladı: "Bütün bun­ları dikkatlice düşün. Sana söyle­nenlerin bir kısmının gerçekleştiğini gördüğünde,
2. yüce Tanrı'nın yarat­mış olduğu dünyayı yargılayacağı za­manın geldiğini anlayacaksın.
3. Yer­yüzünde depremler, isyanlar, uluslar arasında anlaşmazlıklar, güvenilmez yönetimler, korkuya kapılan krallar olacak. Bunları görünce
4. dünyanın başlangıcından beri yüce Tanrı'nın söylemiş olduğu olayların gerçekleşti­ğini anlayacaksın.
5. Yeryüzünde olan her şeyin bir başlangıcı ve açıkça be­lirlenmiş bir sonu var.
6. Yüce Tanrı­nın belirlediği zamanlar için de bu böyledir. Mucizelerle görkemli işler başlangıcı, güçlü işler de sonu belirtir.
7. "Güven içinde gelip yıkımdan ka­çan her kim olursa, o kişi
8. iyi eylem­leri ve gösterdiği inanç sayesinde, ön­ceden sana söylemiş olduğum tüm o tehlikelerden kurtulacak, bütünüyle sonsuzluk için sınırlarını çizmiş oldu­ğum ülkeme girecek. Kurtuluşa tanık olacaktır.
9. Benim yasamı kötüye kul­lanmış olanlar ise bir sürprizle karşı­laşacaklar. Onların saygısızlıkları ken­dilerine sürekli sıkıntı getirecek.
10. Ken­dilerine vermiş olduğum tüm iyi şey­lere rağmen, yaşamları boyunca beni kabul etmeyenlerin hepsi,
11. özgürken bile yasamı hor görmüş olanların hep­si, yol açıkken küçümseyerek pişman­lık ve tövbe düşüncesini akıllarından çıkarmış olanların hepsi
12. gerçeği ölümden sonraki şiddetli acıyla öğre­necekler.
13. Ezra, tanrı tanımazların na­sıl cezalandırılacağı konusunda soru sormayı bırakmalısın. Bunun yerine artık doğru kişilerin nasıl ve ne za­man kurtulacağıyla ilgilen. Dünya ken­dilerinin olmak üzere onlar için yara­tıldı."
14. Ben de,
15. "Önceden söylemiş olduğumu yineliyorum" dedim,
16. "Yi­tik kişiler kurtulmuşlardan çok daha fazla. Bu bir su damlasını bir dalga ile karşılaştırmaya benzer."
17. Melek bana şöyle yanıt verdi: "Ekilmiş tohum, çiçeğin rengi, işçinin ürünü, çiftçinin hasadı toprağa bağlı­dır.
18. Dünyayı yaratmadan önce üze­rinde yaşayacaklarla ilgili planlar ya­pıyordum. O zaman henüz yaşayan can olmadığı için hiç kimse planıma itiraz edememişti.
19. Bu dünyayı bit­mez tükenmez bir gıda ve akıl almaz bir yasayla donattım. Buna karşılık yarattıklarım çürümüş bir yaşamı tercih ettiler,
20. Dünyama baktım, işte çürü­müşlük yayılmıştı. İnsanın fena dü­şüncelerinden dolayı tehlike içindey­di.
21. Bunu gördüğümde onları yok et­memek için kendimi zor tuttum. Bir salkımdan bir tane üzümü, ormandan bir tane ağacı kurtardım.
22. Bırak öy­leyse, kaybolmak için doğmuş olan yığınlar yıkıma uğrasınlar. Ama kur­tuluş için yetkinliğe erdirdiğim hal­kım güvenlikte olsun.
23. "Sen Ezra, bir hafta daha bekle.
24. Bu kez oruç tutma, ama hiç bir evin olmadığı çiçekli bir tarlaya git, sadece orada ne yetişiyorsa onu ye. Hiç et ye­me, şarap içme, durmadan yüce Tanrı'ya dua et.
25. Daha sonra yine senin­le konuşmaya geleceğim."
Dördüncü Görüm
26. Böylece meleğin beni yönlen­dirdiği Ardat diye adlandırılan tarlaya gittim. Orada çiçeklerin arasında otur­dum. Yiyeceğim tarlada yetişen neyse oydu, gönül hoşnutluğu ile yedim.
27. Hafta sona erdi. Ben tekrar bütün o zihin bulandıran tereddütlerle aklım karışık ve sıkıntılı olarak, otların üze­rine uzanmış yatıyordum.
28. Sessizli­ğimi bozup yüce Tanrı'ya yakardım:
29. "Ey Rabbim" dedim, "Mısır'dan göç zamanında atalarımız çorak ve ayak basmamış çöl boyunca seyahat eder­ken, onlara kendini gösterdin.
30. 'Duy beni İsrail, dinle sözlerimi Yakup so­yu.
31. Bu, meyvesini toplamanız, size sonsuza kadar görkem getirmesi için aranıza ektiğim benim yasamdır' de­din.
32. Ancak yasanı almış olan atala­rımız ona uymadılar, senin buyrukla­rını dikkate almadılar. Mahvolan ya­sanın meyveleri değildi, o senin olduğu için bu olanaksızdı.
33. Yasayı alan­lar mahvoldular, çünkü onların içine ekilmiş olan iyi tohumu güvenle sak­lamakta başarısız oldular.
34. Şimdi, ge­nel yargı şudur: Tohum toprağa ekilir veya bir gemi denizin üzerine konur ya da yiyecek veya içecek bir kabın içine.
35. Daha sonra eğer tohum, gemi veya kabın içindekiler harap olsa da, onları koruyan onlarla birlikte mahvolmaz.
36. Ama biz günahkârlar için bu durum farklıdır. Mahvoluş biz ya­sayı alıp günah  işleyenlerin başına ge­lir, çünkü yasa onu barındıracak olan kalplerimize ekilmiştir.
37. Yasanın ken­disi ise mahvolmaz, buna karşın, büsbü­tün kendi görkemiyle yaşamda kalır."
38. Bu düşünceler aklımdayken et­rafıma bakındım, sağımda büyük bir acı içinde yas tutup yüksek sesle ağıt yakan bir kadın gördüm. Elbisesi yır­tılmıştı, başında küller vardı.
39. Dü­şüncemi bir yana bırakarak ona dö­nüp şöyle seslendim:
40. "Neden ağlı­yorsun? Seni kederlendiren nedir?"
41. "Efendim" diye yanıtladı, "Lütfen, beni göz yaşlarım ve kederimle baş başa bırakın. Yüreğimin acısı ve sı­kıntım çok büyük."
42. "Anlat bana" di­ye rica ettim, "Ne oldu sana?"
43. "Efen­dim" dedi, "Otuz yıllık evliliğim bo­yunca kısır ve çocuksuzdum.
44. Bu otuz yıl boyunca her gün, her saat, gece gündüz yüce Tanrı'ya yalvardım.
45. Otuz yıl sonra Tanrım dualarımı ya­nıtladı. Sıkıntıma acıdı, kederimi dik­kate alıp bana bir oğul bağışladı. Ço­cuk kocama, bana ve bütün komşula­rımıza ne büyük bir mutluluk getirdi! Güçlü Olan'a ne kadar çok şükrettik!
46. Onu yetiştirirken büyük acılara katlandım.
47. Zamanı gelince onun için bir eş seçip düğün gününü belirledim.