BÖLÜM 10

1. "Ne var ki, oğlum düğün evine girerken düşüp öldü.
2. Bu yüz­den hepimiz lambalarımızı söndür­dük. Komşularımın hepsi beni sakin­leştirmeye geldiler. Ertesi günün ge­cesine kadar kederimi kontrol ettim.
3. Rahatlamam ve kederimi kontrol et­mem için ettikleri ısrara son verdikle­rinde ayağa kalktım, geceleyin kimse­ye görünmeden, gördüğünüz gibi, bu­raya, bu tarlaya geldim.
4. Asla köye geri dönmemeye, burada yemeden iç­meden, ölene kadar, aralıksız yas tu­tup oruç tutmaya karar verdim."
5. Bunu duyunca düşüncelerimi bir yana bırakıp öfkeyle kadına şöyle dedim: "Sen bu dünyadaki en akılsız kadınsın.
6. Ulusumuzun kederini, bize neler olduğunu görmüyor musun?
7. He­pimizin anası Siyon derin sıkıntı ve üzüntü içinde. Sen onun için acı çek­meliydin
8. ve hepimizin acısına ortak olmalıydın. Ancak sen kendi biricik oğlun için derin bir keder içindesin.
9. Sor toprağa, o sana anlatacaktır. O, kendisinin doğurduğu binlerce kişi için yas tutmak zorundadır.
10. Hepimiz baş­langıçta ondan türedik ve daha çok gelecek var. Hemen hemen onun tüm çocukları mahvolmaya gidiyor, onla­rın çok büyük bir kısmı da öldürülü­yor.
11. Bu durumda kim daha fazla yas tutma hakkına sahip, o kadar bü­yük sayıları kaybeden toprak mı, yok­sa yalnızca bir kişi için kederlenen sen mi?
12. Bana şöyle diyebilirsin: 'Ama benim kederim toprağın acısından fark­lıdır. Ben acı ve sıkıntıyla doğurdu­ğum kendi rahmimin meyvesini kay­bettim.
13. Buna karşın, şimdi canlı olan çok büyük sayıdaki insanın kayboluşu yeryüzüne gelişleri gibi sadece bir do­ğa kanunudur.'
14. Benim buna yanı­tım şudur: Acılarının pahasına sen bir anne oldun. Ancak aynı şekilde, top­rak da daima insanoğlunun annesi oluyor, Yaratıcısı'na meyve veriyor.
15. "Bu yüzden kederini kendine sak­la, talihsizliklerine cesaretle katlan.
16. Eğer doğru biri olarak Tanrı'nın buy­ruğunu kabul edersen, zamanla oğlu­nu geri alırsın. Kadınlar arasında da onurlu bir ad kazanırsın.
17. Şu halde, köyüne ve kocana geri dön."
18. "Hayır, dönmeyeceğim" diye ya­nıtladı, "Köye geri dönmeyeceğim, bu­rada kalıp öleceğim."
19. Ancak ben onunla tartışmayı sür­dürdüm:
20. "Söylediğini yapma" de­dim, "Siyon'un talihsizliğini görüp ikna ol, Yeruşalim'in sıkıntısına ba­kıp kendini sakinleştir.
21. Gördüğün gibi tapınağımız yıkıldı, sunağımız yerle bir edildi.
22. Arplarımızın teli yok, ezgilerimiz susturuldu, neşeli ba­ğırışlarımız kesildi. Kandilimizin ışığı sönük, Antlaşma Sandığı ganimet ola­rak alındı. Kutsal kaplar kirli, Tanrı tarafından bize verilen ad onurunu yi­tirdi. Yöneticilerimize utanç verici bir şekilde davranıldı, kâhinlerimiz canlı canlı yakıldı, Levililer tutsak alındı. Bakire kızlarımız tecavüze uğradı, ka­rılarımızın ırzına geçildi. Dindar er­keklerimiz kaçırıldı, çocuklarımız yüz­üstü bırakıldı, gençlerimiz köleleştirildi, güçlü savaşçılarımız zayıf düştü.
23. Hepsinden en kötüsü, Tanrı'nın ken­di mührü ile önceden onayladığı Siyon ceza olarak görkemini yitirdi ve şimdi düşmanımızın ellerinde.
24. Şu halde, kendi sıkıntını üstünden at, acı­nı tümden bir kenara bırak. Güçlü Olan sana lütfunu ve sevgisini göstersin. Yü­ce Tanrı sana bu sıkıntılarından sonra rahatlık ve huzur versin!"
25. Ben kadınla konuşuyorken, bir­den bire onun yüzünün aydınlanmaya başladığını gördüm. Çehresi şimşek gibi parladı, ondan ürküp korkuyla bü­züldüm.
26. Bunun ne anlama geldiğini merak ederken, o aniden yeryüzünü sallayan yüksek bir ses çıkarıp kor­kunç bir çığlık attı.
27. Baktığımda ar­tık bir kadın yoktu, ama büyük, yek­pare temeller üzerine kurulmuş, bit­miş bir kent gördüm. "Beni daha önce ziyaret eden melek Uriel nerede?
28. Bü­tün umutlarımı darmadağın eden, tüm dualarımı boşa çıkaran bu şaşkınlığın içine düşmüş olmam onun işidir" di­yerek korkuyla, yüksek sesle bağır­dım.
29. Beni daha önce ziyaret eden me­lek belirdiğinde hâlâ konuşuyordum.
30. Beni gördüğünde kendimden geç­miş bir halde, bilinçsizce toprağın üze­rinde ölü gibi uzanmıştım. Sağ elim­den beni kavradı, önümde dimdik di­kilip beni ayaklarımın üzerine kaldır­dı.
31. "Sorun nedir?" diye sordu, "Ne­den yıkıldın? Zihnini altüst edip seni kendinden geçiren neydi?"
32. "Senin beni terk edip yalnız bırakmış olman­dır" diye yanıtladım, "Bana söyledik­lerini yaptım, tarlaya geldim. Burada görmüş olduğum şeylerse anlatma ye­teneğimin çok ötesinde."
33. "Bir adam gibi ayağa kalk, sana açıklayacağım" dedi.
34. "Söyle efendim" dedim, "Sadece beni yüzüstü bırakma ve beni tatmin ol­madan ölüme terk etme.
35. Çünkü gör­düklerim ve duyduklarım kavrayışımın ötesindedir.
36. Yoksa hepsi birer hayal  ya da düş mü? Gördüklerim ve duyduklarım bir hayal ya da düş de­ğilse,  kesinlikle  kavrayışımın  ötesindedir.
37. Yalvarırım sana efendim, gördüklerimin anlamını bana açıkla."
38. "Seni ürküten şeylerin anlamını sana açıklarken dinle beni" diye ya­nıtladı melek, "Çünkü yüce Tanrı sa­na bir çok sırrı açıkladı.
39. 0, senin suç­suz yaşamını, kendi halkın için dur­madan çektiğin sıkıntıyı ve Siyon için duyduğun derin acıyı gördü.
40. Işte gör­düğün görümün anlamı:
41. Kısa bir sü­re önce yaslı bir kadın gördün ve onu avutmaya çalıştın. Şimdi artık o kadı­nı görmüyorsun, ancak tamamen ku­rulmuş bir kent görüyorsun,
42. Kadın sana oğlunu yitirdiğini söyledi.
43. Açık­laması şudur:
44. Gördüğün kadın, bi­naları ile birlikte kent olarak gördü­ğün Siyon'dur.
45. 0, sana otuz yıldır çocuksuz olduğunu söyledi. Öyledir, çünkü 3000* yıldır Siyon'da hiç kur­ban sunulmamıştır.
* Bazı eski metinler "3000 yıl", Latince "Üç yıl''
46. 3000 yıl sonra Süleyman kenti kurdu, kurbanlar sun­du. Bu da kısır kadının oğlunu doğur­duğu zamanı  simgeler.
47. Çocuğunu büyütürken çok büyük acılar çektiğin­den söz etti. O da Yeruşalim'in yerle­şime açıldığı dönemdir.
48. Daha sonra sana, oğlunun düğün odasına girdiği günkü ölümü ile ortaya çıkan büyük kaybından dolayı duyduğu acıyı an­lattı. O da Yeruşalim'in ansızın yıkılı­şını simgeler.
49. Acısı nedeniyle avut­maya çalıştığın oğlu için yas tutan kadın olarak gördüğün görümden al­man gereken vahiy budur.
50. Senin iç­ten acını, kadın için yürekten hissettiğin şefkati gören yüce Tanrı şimdi sa­na onun parlak görkemini ve güzelli­ğini gösteriyor.
51. İşte sana hiçbir evin dikili olmadığı bir tarlada oturmanı söylemiş olmamın nedeni
52. yüce Tan­rı'nın sana bu görümü yollamaya ni­yetli olduğunu bilmemdendir.
53. Her­hangi bir binanın temeli atılmamış olan bu tarlaya gelmeni söylememin nede­ni,
54. yüce Tanrı'nın açıklayacağı ken­tin kurulacağı yerde insanın yapmış olduğu hiçbir binanın ayakta kalama­yacak olmasındandır.
55. "Bunun için hiç korkma, Ezra, tit­reyen yüreğini rahatlat. Gözlerinde he­nüz tümünü görecek güç varken kente git ve binaların görkemini gör.
56. Daha sonra, sen ancak kulaklarının duy­ma gücü kadar işitebileceksin.
57. Sen, başka bir çok insandan daha fazla kut­sanmış birisin. Çok az kişi senin gibi, yüce Tanrı'yla birlikte anılan bir ada sahiptir.
58. Yarın akşama kadar bura­da kal.
59. Yüce Tanrı sana görümde yeryüzünün son günlerinde üzerinde yaşayanlara yapmayı tasarladıklarının görüntülerini gösterecek." Bana söy­leneni yapıp o gece ve ertesi gün ora­da uyudum.