BÖLÜM 5

1. "İşte belirtiler şunlardır: İnsanlar yeryüzünü  doldurduklarında  bü­yük bir paniğe kapılacaklar. Doğruluk yolu gizlenecek, yeryüzü imandan yok­sun kalacak.
2. Daha önce gördüğün veya işittiğin şeylerden çok daha kö­tüsü olacak, kötülükte büyük bir artış görülecek.
3. Şimdi dünyayı yönettiği­ni gördüğün ülke, yolu olmayan bir çöl olacak, herkes görsün diye yerle bir edilecek.
4. Üçüncü dönemden son­ra yüce Tanrı sana yeterince uzun bir ömür bahşederse, her yerde bir karı­şıklık göreceksin. Güneş aniden gece ortasında parlamaya başlayacak, ay da gündüzün görülecek.
5. Ağaçlar kan damlatacak, taşlar konuşacak, uluslar şaşkınlık içinde olacak. Yıldızların yö­rüngeleri değişecek.
6. Yeryüzü sakin­lerince hoş karşılanmayan bir kral tah­ta geçecek, kuşlar bile uçup gidecek.
7. Ölü Deniz balık verecek, geceleyin çoğu kişi için bilinmeyen, ama herkes tarafından duyulacak bir ses yankıla­nacak.
8. Birçok yerde derin yarıklar açı­lacak ve bu yarıklardan sürekli alev püskürecek. Vahşi hayvanlar çok uzak kırlara gidecek, yayılıp dolaşacaklar.
9. Kadınlar çok acayip yaratıklar doğu­racaklar, taze su kaynakları tuzlu su akıtacak, her yerde dostlar düşman ola­caklar. Anlayış saklanacak, sağduyu kendi gizli yerine çekilecek.
10. Çok ki­şi onu arayacak, ama bulamayacak. Yeryüzü ahlaksızlık ve kötülükle do­lup taşacak.
11. Bir ülke öbürüne sora­cak: 'Doğruluk yolunun üzerinden dürüst biri geçti mi?' Öbürü de şöyle ya­nıtlayacak: 'Hayır'.
12. 0 günlerde in­sanlar umut edecekler, ama umutları boşa çıkacak; çalışıp çabalayacaklar, ama asla başaramayacaklar.
13. "Bunlar, sana anlatmama izin verilen belirtilerdir. Ancak tekrar dua­ya yönelip gözyaşı dökmeye devam et. Yedi gün oruç tut, o zaman bunlardan çok daha önemli daha başka belirtiler duyacaksın."
14. Bir irkilme, titremeyle uyandım. İçim geçti, neredeyse bayılıyordum.
15. Ne var ki, benimle konuşan melek bana destek olup güç verdi, beni ayak­larımın üzerine dikti.
16. Ertesi akşam halkın önderi Paltiel bana gelip, "Neredeydin?" diye sor­du, "Neden o kadar üzgün görünüyor­sun?
17. Sürgündeki İsrail'in senin gö­zetimine emanet edildiğini unuttun mu?
18. Canlan, besle kendini. Bir çobanın sürüsünü vahşi kurtlara terk ettiği gibi bizi yüzüstü bırakma."
19. "Beni yalnız bırak" diye yanıt verdim, "Yedi gün boyunca yanıma gelme. Daha sonra tekrar gelebilir­sin." Bunu duyunca beni yalnız bıra­kıp ayrıldı.
20. Yedi gün boyunca, melek Uriel'in bana yapmamı söylediği gibi, göz yaşlarıyla yas tutarak oruç tutum.
21. Ye­di günün sonunda zihnim yine çok faz­la karışıktı.
22. Ama kendimi toparla­dım ve bir kez daha yüce Tanrı'yla ko­nuştum.
23. "Rabbim, efendim" dedim, "Yer­yüzünün tüm ormanlarının ve tüm ağaçlarının arasından sen bir tek as­mayı seçtin.
24. Dünyadaki bütün top­raklardan sadece küçük bir araziyi seçtin. Yeryüzündeki bütün çiçekler­den bir tek zambağı seçtin.
25. Bütün engin denizlerden sadece bir tane de­reyi kendin için doldurdun, bu zama­na kadar kurulmuş kentlerin içinden Siyon'u kendin için ayırdın.
26. Sen ya­ratılmış tüm kuşlardan bir tek güver­cine ismini verdin ve meydana getiril­miş tüm hayvanlardan bir tek koyunu seçtin.
27. Sen sayısız ulusların içinden sadece bir tanesini kendi ulusun ola­rak benimsedin ve sadece bu seçilmiş halka tüm insanların onayladığı yasa­yı verdin.
28. 0 halde neden Rabbim, bu tek halkı başka ulusların merhame­tine terk ettin? Neden bu tek soyu bü­tün öbürlerinden daha fazla alçaltıp putperest insanların arasına dağıttın?
29. Senin vaatlerini reddedenler, senin antlaşmalarına inanan halkını ayaklar altına alıp çiğnediler.
30. Eğer kendi halkından bu kadar çok nefret ediyor­san, onlar senin kendi ellerinle ceza­landırılmalıydılar."
31. Konuşmamı bitirdiğim zaman, önceki gece beni ziyaret eden melek bana tekrar gönderildi.
32. O, "Dinle beni" dedi, "Sana buyruklar verece­ğim. Çok dikkatlice kulak ver, sana daha fazlasını söyleyeceğim."
33. "Söy­le, efendim" diye yanıt verdim. Bana şöyle dedi: "İsrail'in uğruna yürekten derin bir keder içindesin. İs­rail'i, onu oluşturan Tanrı'nın sevdi­ğinden daha çok mu seviyorsun?"
34. "Hayır, efendim" dedim, "Ama ke­der beni konuşmaya zorladı. Yüreğim yüce Tanrı'nın işlerini anlamaya ve onun yargılarını kavramaya çalıştığım her saat işkence çekiyor."
35. Bana, "Yapamazsın" dedi. "Ne­den olmasın efendim?" diye sordum, "O halde niçin doğdum? Neden anne­min rahmi mezarım olmadı? Bu du­rumda Yakup'un çilesini, İsrail soyu­nun güçsüzlüğünü hiç görmemiş olur­dum."
36. O bana şöyle dedi: "Bana henüz doğmamış olanları say, saçılıp dağıl­mış yağmur damlalarını topla, solmuş çiçekleri tekrar açtır.
37. Koruma evle­rinin kilidini aç, serbest rüzgarı oraya kapat ya da sesin şeklini görünür kıl. O zaman İsrail'in çilesi hakkındaki soruna yanıt veririm."
38. "Efendim, Rabbim" dedim, "İn­sanların arasında evi olmayan Tanrı dışında bu bilgiye kim sahip olabilir ki?
39. Ben yalnızca akılsız biriyim, bu durumda ben nasıl sizin sorularınızı yanıtlayabilirim?"
40. Melek konuşmasını şöyle sür­dürdü: "Tıpkı sana sormuş olduğum şeyleri yanıtlayamayacağın gibi, be­nim yargılarımı ya da halkıma vaat etmiş olduğum sevgimin sınırını da hiçbir zaman anlayamayacaksın."
41. Bunun üzerine şöyle dedim: "Ama efendim, eminim ki vaadiniz dünyanın sonunda yaşayan kişiler için­dir. Peki, bizden önce yaşamış olanla­rın, bizim ya da bizden sonra gelecek­lerin sonu ne olacak?"
42. 0 şöyle yanıtladı: "Yargı bir daireye benzetilebilir. Ne en sonuncu çok gecikmiş olacak ne de en önceki çok erken olmuş olacak."
43. Şöyle dedim: "Bütün insanları -geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki-bir defada ve aynı zamanda yarata­maz mıydınız? Böylelikle siz de yar­gılamanızı daha az bir gecikmeyle ya­pabilirdiniz."
44. Ama o şöyle yanıtla­dı: "Ne yaratılmış olan yaratıcısından daha hızlı gidebilir ne de dünya üze­rinde yaşasınlar diye yaratılan bütün o insanları aynı anda besleyebilir."
45. "Ama efendim" dedim, "Siz ba­na, bir zaman gelecek, yaratılan her varlığa aynı anda hayatları geri veri­lecek demiştiniz, bu nasıl olabilir? Eğer zamanı geldiğinde dünya onların hep­sini besleyebilecekse ve hepsi aynı zamanda canlanacaksa, şimdi de onların hepsini birden besleyebilirdi."
46. "Sorunu bir kadının rahmine sor" diye yanıtladı, "De ki, 'Eğer on çocuk doğursan, neden sırayla doğurursun? Neden bir defada ve aynı zamanda onu­nu birden doğurmazsın?' "
47. "Hayır, efendim" dedim, "Onu ya­pamaz. Doğumlar mutlaka aralıklarla gerçekleşmelidir."
48. "Doğru" diye yanıtladı, "Ben de dünyanın rahmini, doğması tasarlan­mışları aralıklarla doğuracak şekilde yaptım.
49. Bir çocuk doğum yapamaz, ne de çok yaşlı bir kadın. Ben de aynı kuralı, yaratmış olduğum dünya için de geçerli kıldım."
50. Sorularıma devam ettim: "Siz yo­lu açtığınız için şimdi ben de sorabili­rim" dedim, "Söz ettiğiniz annemiz hâ­lâ genç mi, yoksa daha şimdiden yaşla­nıyor mu?"
51. Şöyle yanıtladı:
52. "Her­hangi bir anneye, daha sonra doğur­duğu çocukların neden daha önce do­ğurduğu çocuklara benzemediğini, ama daha küçük olduğunu sor.
53. 0 sana şöyle diyecektir: 'Güçlü, kuvvetli genç­lik zamanımda doğmuş olanlar, yaşlı­lıkta, rahmim kuvvetten düşmeye başla­dığında doğurmuş olduklarımdan çok farklıdırlar.'
54. Düşün, demek ki bu­nun gibi benzer şekilde eğer sen, sen­den önce doğmuş olanlardan daha küçüksen,
55. senden sonra doğanlar daha da küçük olacaktır. Nedeni de yaratıla­nın giderek yaşlanıyor ve gençlik gü­cünü kaybediyor olmasıdır."
56. 0na dedim ki: "Eğer hoş görür­seniz, efendim, yaratıklarınızı nasıl ziyaret edeceğinizi bana da gösterin."