BÖLÜM 9

1. Melek şöyle yanıtladı: "Bütün bun­ları dikkatlice düşün. Sana söyle­nenlerin bir kısmının gerçekleştiğini gördüğünde,
2. yüce Tanrı'nın yarat­mış olduğu dünyayı yargılayacağı za­manın geldiğini anlayacaksın.
3. Yer­yüzünde depremler, isyanlar, uluslar arasında anlaşmazlıklar, güvenilmez yönetimler, korkuya kapılan krallar olacak. Bunları görünce
4. dünyanın başlangıcından beri yüce Tanrı'nın söylemiş olduğu olayların gerçekleşti­ğini anlayacaksın.
5. Yeryüzünde olan her şeyin bir başlangıcı ve açıkça be­lirlenmiş bir sonu var.
6. Yüce Tanrı­nın belirlediği zamanlar için de bu böyledir. Mucizelerle görkemli işler başlangıcı, güçlü işler de sonu belirtir.
7. "Güven içinde gelip yıkımdan ka­çan her kim olursa, o kişi
8. iyi eylem­leri ve gösterdiği inanç sayesinde, ön­ceden sana söylemiş olduğum tüm o tehlikelerden kurtulacak, bütünüyle sonsuzluk için sınırlarını çizmiş oldu­ğum ülkeme girecek. Kurtuluşa tanık olacaktır.
9. Benim yasamı kötüye kul­lanmış olanlar ise bir sürprizle karşı­laşacaklar. Onların saygısızlıkları ken­dilerine sürekli sıkıntı getirecek.
10. Ken­dilerine vermiş olduğum tüm iyi şey­lere rağmen, yaşamları boyunca beni kabul etmeyenlerin hepsi,
11. özgürken bile yasamı hor görmüş olanların hep­si, yol açıkken küçümseyerek pişman­lık ve tövbe düşüncesini akıllarından çıkarmış olanların hepsi
12. gerçeği ölümden sonraki şiddetli acıyla öğre­necekler.
13. Ezra, tanrı tanımazların na­sıl cezalandırılacağı konusunda soru sormayı bırakmalısın. Bunun yerine artık doğru kişilerin nasıl ve ne za­man kurtulacağıyla ilgilen. Dünya ken­dilerinin olmak üzere onlar için yara­tıldı."
14. Ben de,
15. "Önceden söylemiş olduğumu yineliyorum" dedim,
16. "Yi­tik kişiler kurtulmuşlardan çok daha fazla. Bu bir su damlasını bir dalga ile karşılaştırmaya benzer."
17. Melek bana şöyle yanıt verdi: "Ekilmiş tohum, çiçeğin rengi, işçinin ürünü, çiftçinin hasadı toprağa bağlı­dır.
18. Dünyayı yaratmadan önce üze­rinde yaşayacaklarla ilgili planlar ya­pıyordum. O zaman henüz yaşayan can olmadığı için hiç kimse planıma itiraz edememişti.
19. Bu dünyayı bit­mez tükenmez bir gıda ve akıl almaz bir yasayla donattım. Buna karşılık yarattıklarım çürümüş bir yaşamı tercih ettiler,
20. Dünyama baktım, işte çürü­müşlük yayılmıştı. İnsanın fena dü­şüncelerinden dolayı tehlike içindey­di.
21. Bunu gördüğümde onları yok et­memek için kendimi zor tuttum. Bir salkımdan bir tane üzümü, ormandan bir tane ağacı kurtardım.
22. Bırak öy­leyse, kaybolmak için doğmuş olan yığınlar yıkıma uğrasınlar. Ama kur­tuluş için yetkinliğe erdirdiğim hal­kım güvenlikte olsun.
23. "Sen Ezra, bir hafta daha bekle.
24. Bu kez oruç tutma, ama hiç bir evin olmadığı çiçekli bir tarlaya git, sadece orada ne yetişiyorsa onu ye. Hiç et ye­me, şarap içme, durmadan yüce Tanrı'ya dua et.
25. Daha sonra yine senin­le konuşmaya geleceğim."
Dördüncü Görüm
26. Böylece meleğin beni yönlen­dirdiği Ardat diye adlandırılan tarlaya gittim. Orada çiçeklerin arasında otur­dum. Yiyeceğim tarlada yetişen neyse oydu, gönül hoşnutluğu ile yedim.
27. Hafta sona erdi. Ben tekrar bütün o zihin bulandıran tereddütlerle aklım karışık ve sıkıntılı olarak, otların üze­rine uzanmış yatıyordum.
28. Sessizli­ğimi bozup yüce Tanrı'ya yakardım:
29. "Ey Rabbim" dedim, "Mısır'dan göç zamanında atalarımız çorak ve ayak basmamış çöl boyunca seyahat eder­ken, onlara kendini gösterdin.
30. 'Duy beni İsrail, dinle sözlerimi Yakup so­yu.
31. Bu, meyvesini toplamanız, size sonsuza kadar görkem getirmesi için aranıza ektiğim benim yasamdır' de­din.
32. Ancak yasanı almış olan atala­rımız ona uymadılar, senin buyrukla­rını dikkate almadılar. Mahvolan ya­sanın meyveleri değildi, o senin olduğu için bu olanaksızdı.
33. Yasayı alan­lar mahvoldular, çünkü onların içine ekilmiş olan iyi tohumu güvenle sak­lamakta başarısız oldular.
34. Şimdi, ge­nel yargı şudur: Tohum toprağa ekilir veya bir gemi denizin üzerine konur ya da yiyecek veya içecek bir kabın içine.
35. Daha sonra eğer tohum, gemi veya kabın içindekiler harap olsa da, onları koruyan onlarla birlikte mahvolmaz.
36. Ama biz günahkârlar için bu durum farklıdır. Mahvoluş biz ya­sayı alıp günah  işleyenlerin başına ge­lir, çünkü yasa onu barındıracak olan kalplerimize ekilmiştir.
37. Yasanın ken­disi ise mahvolmaz, buna karşın, büsbü­tün kendi görkemiyle yaşamda kalır."
38. Bu düşünceler aklımdayken et­rafıma bakındım, sağımda büyük bir acı içinde yas tutup yüksek sesle ağıt yakan bir kadın gördüm. Elbisesi yır­tılmıştı, başında küller vardı.
39. Dü­şüncemi bir yana bırakarak ona dö­nüp şöyle seslendim:
40. "Neden ağlı­yorsun? Seni kederlendiren nedir?"
41. "Efendim" diye yanıtladı, "Lütfen, beni göz yaşlarım ve kederimle baş başa bırakın. Yüreğimin acısı ve sı­kıntım çok büyük."
42. "Anlat bana" di­ye rica ettim, "Ne oldu sana?"
43. "Efen­dim" dedi, "Otuz yıllık evliliğim bo­yunca kısır ve çocuksuzdum.
44. Bu otuz yıl boyunca her gün, her saat, gece gündüz yüce Tanrı'ya yalvardım.
45. Otuz yıl sonra Tanrım dualarımı ya­nıtladı. Sıkıntıma acıdı, kederimi dik­kate alıp bana bir oğul bağışladı. Ço­cuk kocama, bana ve bütün komşula­rımıza ne büyük bir mutluluk getirdi! Güçlü Olan'a ne kadar çok şükrettik!
46. Onu yetiştirirken büyük acılara katlandım.
47. Zamanı gelince onun için bir eş seçip düğün gününü belirledim.