2. bu durumda yüce Tanrı Rab'bin yollarını anlamayı bekleyebilir
misin?"
3. "Evet, efendim" diye yanıtladım. Melek, "Sana üç
yol ve üç örnek göstermek için gönderildim"
4. diyerek sürdürdü konuşmasını, "Eğer onlardan birini bana
açıklayabilirsen, ben de sana, yüce Rab'bin yolları hakkındaki soruna yanıt
verip kalplerin neden günahkâr olduğunu öğreteceğim."
5. "Söyle, efendim" dedim. O da, "Gel, o halde"
dedi, "Benim için ateşi tart veya bir kile rüzgarı ölç, ya da geçen günü
geri getir."
6. "Bunları yapmamı benden nasıl istersiniz?" diye
yanıtladım, "Yeryüzündeki hiç kimse bunları yapamaz."
7. "Farzet ki, sana şöyle sordum: 'Denizlerin derinliğinde kaç
tane hayat vardır? Kaç tane kaynak derinlikleri besler? Cennetin kemerlerinde
kaç tane su yolu vardır? Nerededir kabirlerden dışarıya çıkan patikalar, cennete
giden yollar?'
8. Sen, 'Ben hiç aşağıda, derinliklerde bulunmadım, henüz kabre girmedim, hiç yukarı cennete de çıkmadım' şeklinde yanıt verebilirdin.
8. Sen, 'Ben hiç aşağıda, derinliklerde bulunmadım, henüz kabre girmedim, hiç yukarı cennete de çıkmadım' şeklinde yanıt verebilirdin.
9. Ama ben sana bunları sormadım, yüzleşmeye mahkûm olduğun ateşi,
rüzgarı ve dünü sordum. Ancak sen bana yanıt veremedin.
10. "Şu halde" diye devam etti, "Eğer sen, seninle
birlikte gelişen şeyleri anlayamıyorsan,
11. bu sınırlı kapasitenle, yüce Tanrı'nın işlerini, yöntemlerini
nasıl kavrayabilirsin? Çürümüş dünyanın yozlaştırdığı insan, hiçbir zaman
'bozulmamışın yolunu bilemez."
12. Bunu işittiğimde yere kapanıp secde ettim, "Kötülüklerle
dolu, izah edememekten dolayı ızdırap çektiğimiz bir dünyada yaşamaktansa, hiç
dünyaya gelmemiş olmak daha iyidir!" diye haykırdım.
13. 0 şöyle yanıtladı: "Ağaçların plan yaptığı bir ormana
gittim.
14. Birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı: 'Haydi, denizle savaşalım,
onu geri çekilmeye zorlayıp daha fazla ormanlık alan için toprak kazanalım.'
15. Denizlerin dalgaları da benzer bir plan yapmışlardı. Onlar da şöyle diyorlardı: 'Haydi, biz de ormanların ağaçlarına saldırıp onları ele geçirelim, onların topraklarını alalım.'
15. Denizlerin dalgaları da benzer bir plan yapmışlardı. Onlar da şöyle diyorlardı: 'Haydi, biz de ormanların ağaçlarına saldırıp onları ele geçirelim, onların topraklarını alalım.'
16. Ağaçların planı suya düştü, çünkü ateş gelip onların hepsini
yaktı.
17. Dalgalarca yapılan plan da kötü bir şekilde başarısızlığa
uğradı, çünkü kum zemine tutunup yollarını engelledi.
18. İkisi arasında yargı vermek zorunda olsaydın, hangisini
haklı, hangisini haksız çıkarırdın?"
19. Şu yanıtı verdim: "Her ikisi de haksız, planları da
olanaksızdı. Çünkü toprak ağaçlar için ayrılmış, denizler de dalgalar
için."
20. "Evet" diye yanıtladı, "Doğru yargıladın. Peki,
o halde niçin sana sorulan sorularda başarısız oldun?
21. Tıpkı ağaçlar karalara, dalgalar denizlere ait olduğu gibi,
yeryüzündeki insanın aklı da yalnızca dünyaya ait şeyleri anlayabilir, onun
dışındaki başka hiçbir şeyi anlayamaz. Göklerin üstünde yaşayanlar, göklerin
ötesindeki şeyleri anlayabilir."
22. "Ama söyleyin bana, efendim" dedim, "O halde
neden bana bir anlama yetkisi verilmedi?
23. Sorum uzaklardaki göklerle ilgili değil, yalnızca her gün
gözlerimizin önünde olup biten şeylerle ilgili. Niçin İsrail Yahudi olmayan
halklar arasında dillere düştü? Neden sevdiğiniz halk Tanrı tanımaz ulusların
merhametine teslim edildi? Neden atalarımızın yasası önemsiz hale getirildi,
yazılı antlaşmalar geçersiz birer mektup oldu?
24. Bizler çekirge sürüleri gibi geçip gidiyoruz, hayatımız buhar
gibi. O'nun adını andığımız halde, biz Rabbimiz'in acımasına, sevgisine layık
değiliz. Bu durumda O bizim için ne yapabilir ki?
25. Bunlardır benim sorularım."
26. O şöyle yanıt verdi: "Eğer hayatta kalırsan göreceksin,
Yeterince uzun yaşarsan şaşırıp hayret edeceksin.
27. şu anki çağ çok hızlı geçip gidiyor olduğundan keder ve manevi
zayıflıklarla dolu, o kadar ki, Tanrı'nın söz verdiği bereketler bile gerçekleşemiyor,
28. Bana sorduğun kötülük tohumlarını saçtı, ama hasadı henüz gelmedi.
28. Bana sorduğun kötülük tohumlarını saçtı, ama hasadı henüz gelmedi.
29. Saçılan tohumların kötü ürünü biçilene kadar, tohumların
ekildiği toprak kaybolana kadar iyilik tohumlarının ekilebileceği tarlalar
için boş alan olmayacaktır.
30. Başlangıçta kötülük tohumunun bir zerresi Adem'in yüreğine
ekilmişti, o tohum şu ana dek ne kadar tanrıtanımazlık üretmiş durumda!
Hasattan önce de daha ne kadar çok üretecek!
31. Bir düşün! Kötülük tohumunun bir zerresi bile bu kadar büyük
bir tanrıtanımazlık ürünü verebiliyorsa,
32. sayısız iyilik tohumları ekildiğinde, ne büyük enginlikte bir
hasat olacaktır!"
33. "Ama ne zaman?" diye sordum, "Daha ne kadar
beklememiz gerekiyor? Neden hayatlarımız o kadar kısa ve bu kadar acınacak
halde, anlamsız?"
34. Melek Uriel şöyle yanıtladı: "Sakın yüce Tanrı'dan daha
fazla endişe duyma! Sen, sadece kendin için endişeleniyorsun, yüce Tanrı ise
bir çok kişi için.
35. Doğruların ruhları da bulundukları yerde konuyla ilgili şöyle
sorular sormadılar mı: 'Burada ne kadar kalmak zorundayız? Hasat ne zaman
başlayacak, ne zaman ödüllendirileceğiz?'
36. Baş melek Cebrail onlara şu yanıtı verdi: 'Sizler gibi, onların
sayıları da tamamlanır tamamlanmaz. Rab dünyayı bir denge içinde tarttığı,
çağları ölçüp numaralandırdığı için, kararlaştırılan sayıya ulaşıncaya kadar
37. hiçbir şeyi hareket ettirip taşımayacak, hiçbir şeyi değiştirmeyecek.'
"
38. "Ama efendim" dedim, "Biz hepimiz baştan sona
tamamen günahkârız.
39. Bizim yüzümüzden, insanlığın günahları yüzünden doğruların ödüllendirilmesinin
ertelenmesi mümkün olabilir mi?"
40. O da, "Git, hamile kadına sor" dedi, "Acaba dokuz ay tamamlandıktan sonra çocuğunu karnında daha fazla taşıyabilir mi?" "Hayır, efendim" dedim, "Taşıyamaz." O şöyle devam etti:
40. O da, "Git, hamile kadına sor" dedi, "Acaba dokuz ay tamamlandıktan sonra çocuğunu karnında daha fazla taşıyabilir mi?" "Hayır, efendim" dedim, "Taşıyamaz." O şöyle devam etti:
41. "Aşağı dünyadaki ruhların korunduğu evler rahim gibidirler.
42. Bir kadın doğum sancıları içindeyken emeğinin karşılığını görmek
için sabırsızlanır. Aynı şekilde, zamanın başlangıcından beri onlar da tüm
ruhları onlara geri teslim etmek için sabırsızdırlar.
43. Böylelikle tüm soruların yanıtını almış oluyorsun."
44. Dedim ki: "Eğer sizin için söylemenizde bir sakınca
yoksa, acaba anlayabilmem için bir tek şeyi daha açığa çıkarıp göstermede
yeterince lutufkâr olur muydunuz:
45. Hangisi daha uzundur, gelmekte olan gelecek mi, yoksa geçip
gitmiş olan geçmiş mi?
46. Geçmiş nedir biliyorum, ama geleceği bilemiyorum?"
47. Melek, "Gel, sağ yanımda dur" dedi, "Bir görüm
göreceksin, ben sana anlamını açıklayacağım."
48. Böylece onun yanında durup izledim. Orada gözlerimin önünden
ışık saçan bir ateş geçti, alevler gözden kaybolurken geride hâlâ biraz duman
vardı.
49. Ondan sonra
kara bir yağmur bulutu önümden geçti, şiddetli bir fırtına vardı. Bittiği
zaman hâlâ geride biraz yağmur damlaları kalmıştı.
50. "Bunu iyice düşün" dedi melek, "Sağanak yağmur su damlalarından çok daha fazla bir alanı doldurdu, ateş de dumandan daha fazlasını. Aynı şekilde, geçmiş geleceğin uzunluğunu fazlasıyla aşar, geriye kalanlar ise sadece yağmur damlaları ve dumandır."
50. "Bunu iyice düşün" dedi melek, "Sağanak yağmur su damlalarından çok daha fazla bir alanı doldurdu, ateş de dumandan daha fazlasını. Aynı şekilde, geçmiş geleceğin uzunluğunu fazlasıyla aşar, geriye kalanlar ise sadece yağmur damlaları ve dumandır."
51. "yalvarırım
söyle bana" dedim, "O günleri görebilmek için çok yaşamam
gerektiğini mi düşünüyorsun?
52. Yoksa
yaşadığım sürede onlar gelecek mi?" "Eğer bana onlara ne tür belirtilerin
müjdeleneceğini soruyorsan" dedi, "Sana kısmen anlatabilirim. Ama ömrünün
uzunluğunu sana söylemek için görevlendirilmedim, o konuda hiçbir şey
bilmiyorum.